| |
Yüreklerimize su serpme makamları
'40 bin liraya ev alacaksınız' sözü benim değil. Değerli Maliye Bakanımız Kemal Unakıtan'a ait... Bendeniz, bakanımızın neyi kastettiğini birazcık olsun anlayabildim de, yurttaşların anlayıp anlayamadığından kuşkuluyum. Hani yeni yılda, Yeni Türk Lirası'na geçeceğiz ya, sayın bakan bu konuyu açıklamak için yapmış olmalı bu açıklamayı... Bir de ben sorayım: 2005'in Ocak ayından itibaren 40 bin liraya bir ev satın alabilecek duruma gelmek, ne manaya geliyor? Para o kadar kıymetli hale gelecek ki, beğendiğiniz bir evi kolayca alabilecek, hatta bir 50 binlik toka edip, evi aldıktan sonra üzerine de 10 bin lira para üstü mü alacaksınız? Buraya kadarı güzel... Peki, cebinize giren para kaç para olacak? Bugün, ayda 500 milyon lira kazanan bir emekli veya işçinin cebine yine 500 milyon lira mı girecek? Hayır!.. 500 lira girecek... 6 sıfırı atıyoruz, milyonlar tarihe karışıyor. Peki, 500 liralık geliri olan bir yurttaş, 40 bin liralık evi alabilir mi? Alamaz, yine yüz fırın ekmek yemesi gerekir. Demek ki, değişen bir şey yok!.. Bu hesabı biz de yapabilirdik demeyin... Dokunmak istediğim nokta şu: Bir açıklama, bir konuyu açıklamıyorsa, o açıklamayı yapmamak gerekir! Türkiye Cumhuriyeti Devleti Tanrı korusun bir gün batacak olursa, sizi temin ederim ki boş laftan batacaktır. Mesela bir başka "açıklama"yı ele alabiliriz. Fırtınalı günlerde Boğaz Köprüsü'nde bir halat koptu ya, başladık tartışmaya meseleyi, çünkü önemli... En fazla açıklamayı Karayolları Genel Müdürlüğü görevlileri yapıyor. Akıllarınca yüreğimize su serpiyorlar: Korkmayın, geçebilirsiniz!.. Kaç halata kadar geçebiliriz peki? Altı halat kopana kadar geçebilirsiniz? Peki, ya tam ben geçerken 7. halat da koparsa ne olacak? Eşhedüenlailailaheillallah!.. Neredeyse oturup halat pazarlığı yapılacak!.. İşe giderken köprüye geldin mi arabadan çıkıp halatları sayacaksın... Kaç tanesi kopuk... 8-10 taneyse bastır gitsin... Yarısı gitmişse, tornistan edeceksin... Yolda yakalanırsan Allah taksiratını affetsin... Aklıma ANAP'lı bakan Cahit Aral geldi. Hani Çernobil patlayıp da, bütün karadenizi etkisi altına almış olabileceği tartışılırken, Cahit Bey Karadeniz çayında radyasyon olmadığını ispatlamak için bardak bardak çay içmişti... Karayolları yetkilileri de neredeyse gidip köprünün halatlarını sökecekler, kopukken bile geçilebileceğini göstermek için... Bizde anlayamadığım şudur: Hükümet yetkilileri ve bilumum ilgililer, bir mesele veya bir problem ortaya çıktığında, kendilerini "yüreklere su serpme" mercii gibi görüyorlar. Serpmeyin kardeşim yüreğimize su! Bırakın tartışalım, anlayalım, uzmanları dinleyelim... Kaldı ki, bizim milletin yüreği öyle ille de su serpilmesi gereken yüreklerden değil ki... Öyle olsaydı bunca badireye rağmen ayakta kalabiir miydik?
|