Ah Linda ah...
Aziz Nesin'e ünlü öyküsü "KOLTUK"u oyun yapalım da bizim tiyatroda sahnelensin" derdim. O da her seferinde "Olmaz, o öyküden iyi film olur..." derdi. Eh film oldu. Çekildi. Göz koyduğum rol bana önerildi. Tabii hemen kabul ettim. Filmi Ömer Kavur yönetti. "Oyuncunun er meydanı tiyatro sahnesidir." Biz oyuncular öyle deriz hep. Ama bu filmde, Aziz Nesin'in öyküsünden yola çıkarak, Macit Koper çok derinliği olan bir senaryo yazdığı için işe ayaklarımız yere sağlam basarak yola çıktık. Ömer Kavur'la çalışmak da dilerim, her meslektaşıma nasip olur. Mizah duygusuyla otoriteyi büyük bir ustalıkla birleştirip, hem filmi hem filmin setini titiz bir orkestra şefi gibi yönetti. "KOLTUK" göğsümüzü gere gere arkasında duracağımız bir film oldu. Oldu da, ah bir de Linda olmasaydı... Ömer'in mizah duygusuyla otoriteyi birleştirdiğini söyledim ya. Bu yanının simgesi, her gün sete yanında getirdiği doberman cinsi köpeğinin adı Linda. Kardeşim doberman seven var, sevmeyen var! Linda, güzel kadın, demekmiş. Sıkıysa sen güzel değil de! Linda, Ömer'le birlikte yönetmenin çekimleri izlediği ekranın başında oturuyor. Biz sahneyi oynuyoruz, kaydediliyor. Ömer oynattırıp Linda'yla birlikte izliyor. Ekrana yaklaşıp, kendi oyununu izlemek olanaksız. Linda'nın beğenmezse ne yapacağı belli değil. Hoş beğense de, her seferinde dönüp bana kötü kötü bakıyor. "Böyle mi oynanır, Ali efendi?" der gibi bir ifadesi var. Ömer dönüp Linda'ya bakıyor... Linda kulaklarını oynatırsa iyi. Ömer not veriyor bize. "Eh bu sahne için altı yedi arası bir not aldınız..." Hadi bakalım sen, onluk bir oyun sergilemek için yırtın babam yırtın... Can havliyle oynuyoruz. Kulaklarını oynatırsa yırttık. Bazen beğenmiyor, Linda.. Aynı sahneyi 30 kere çekiyoruz. Linda'nın özel dinlenme köşesi var. Ben filmin başoyuncusuyum.. Benim köşem filan yok. Evden getirdiğim şezlongu, nerde yer bulursam koyup, bir kenara ilişiveriyorum.. Linda'ya özel yemek geliyor. Geçen gün Linda'ya yaranmak için kendi yemeğimden ikram etmek istedim. Ömer, "Olmaz öyle şey. Oyuncunun sette yediği yemekten yerse hastalanır" dedi. Bu söylediklerinin nasıl simgesel bir anlamı var diye, kafayı yedim o gün.
KORKARIM AMA YAZARIM "Koltuk"ta karımı Nilgün Belgün oynuyor. Tiyatroda da birlikteyiz. Filmde de ben istedim birlikte oynamayı. Tiyatro'da başımın etini yemesin diye! Hem neme lazım; kitap mitap yazıyor. Ben korkarım. Korkarım ama yazarım. Duramam, insan Nilgün'ün marifetlerini başkalarına anlatmazsa çatlar. Nilgün gaflarıyla ve devirdiği çamlarıyla, hatta çam ormanlarıyla ünlüdür. Ve de müthiş magazin meraklısıdır. TV magazin programlarına bayılır. Önceki gün Kanal D magazin ekibi sette. Ben merdivenlerin üstünden 20 basamak aşağıya yuvarlanıp bayılıyorum. Karım da "Ne oldu bey.." diye koşarak üstüme atılıyor. Zor bir sahne. Provalar yapıldı. Ömer beğendi, Linda onayladı. Ömer çekiyoruz dedi. Ben merdivenlerden yuvarlandım. Ne kafa kaldı, ne kol. Nilgün'ün koşarak bana gelmesi gerek. Nilgün koşarak Kanal D kamerasına doğru gitti, "Ne oldu bey, ne oldu" diye kendini parçaladı. İnanmayacaksınız, Linda bile güldü halimize. Dün kıyamet koptu. Kar tipi. Göz gözü görmüyor. Biz o soğukta Beyazıt Meydanı'ndayız. Ben Beyazıt'ın Sibirya'nın uzantısı olduğunu bilmiyordum. Dün öğrendim. Ha, dün Linda sete gelmedi. "Ne oldu, soğuktan tırstı mı senin ki?" dedim Ömer'e. "Hayır, onun soğuktan koruyan özel giysileri var. İstesem giydirir getirirdim. Kendisi gelmek istemedi. Nilgün'ün yaptıklarından sonra ruhi dengesi bozuldu. Havlayacağına evde devamlı gülüyor" dedi... Sibirya'nın ilçesi Beyazıt Meydanı'nda son sahneyi çekeceğiz. Sakallı bir niyetçi, tavşana niyet çektiriyor. Ben de durup niyet çektiriyorum tavşana. Ömer "oynayın" dedi. Can havliyle üşüdüğümü belli etmeden meydanı geçtim, niyetçinin önünde durdum. Tavşan çekti. Kağıdı aldım, rol gereği okumadan cebime tıktım. Düşünceli düşünceli uzaklaştım. Ömer "Çok güzel oldu" dedi.. "Not yok mu?" dedim. "On üzerinden onikilik oynadın"dedi. Sevgiyle Ömer'e baktım. "Ama tavşan senden daha iyi oynadı" diye bitirdi cümlesini. Eve gittim. Niyet kağıdını pantolonun cebine atmışım. Bakayım ne yazıyor dedim. "Sanat uzun, hayat kısa. Hiç kimse ruhlarını birleştirip çalışan Bir takımdan daha başarılı iş çıkaramaz.. İşini yaparken ruhunu da koy ki içine Ömrün sanatlı ve uzun olsun..."
Ali Poyrazoğlu
|