Sorun detayda saklı
Çankaya Köşkü'nde dün yapılan Kıbrıs Zirvesi'nin en önemli sonucu olarak şu söylenebilir; Ankara, Annan Planı'nın müzakereler için zemin olduğunu konusunda hemfikir. Bu konuda öze ilişkin sıkıntının ortadan kalktığı görülüyor... Ancak, Zirvede Annan Planı'nda müzakere sırasında temel konulardaki değişikliklerin alt detayları üzerinde uzlaşının tam anlamıyla sağlanabildiğini söylemek zor. Nitekim, bildiride de müzakereler için yürütülen hazırlıkların "makamlar arasında yakın eşgüdüm içinde ileri bir aşamaya getirilmiş bulunduğunun" altı çiziliyor. Hemen ardından da son kararın Milli Güvenlik Kurulu toplantısında netleşeceği vurgulanıyor. Dolayısıyla, diplomatların dün zirveden kesin bir sonuç alınıp, bu yol haritası ile yürüneceğine ilişkin beklentisi gerçekleşmiyor. Türk Silahlı Kuvvetleri içinde oluşan ve CHP tarafından da desteklenen "Son kararın MGK'da verilmesi" yönündeki istek sonuç buluyor. Zirveden her ne kadar Annan Planı'nın müzakere için temel alınacağı sonucu çıkmış olsa da yayınlanan bildiride bir nokta daha dikkat çekiyor. Zirve sonuç bildirgesinde Annan Planına doğrudan atıf yapmayıp, bunun yerine daha daha geniş kapsamlı şu cümle tercih ediliyor: "Kıbrıs sorununa hakça ve kalıcı bir çözüm bulunması Türkiye ve KKTC'nin ortak arzusu ve hedefi olup, BM Genel Sekreteri'nin iyi niyet misyonuna olan desteğini sürdürmekte ve adanın gerçekleri temelinde bir çözüme müzakere yoluyla hızla ulaşması konusundaki siyasi kararlılığını teyit etmektedir." BM Genel Sekreteri'nin iyi niyet misyonu içinde Annan Planı'nın da yer aldığı bilinen bir gerçek.
Neden Annan Planı denmedi? Ancak BM Genel Sekreteri'nin iyi niyet misyonu denilerek, doğrudan Plana atıfta bulunulmamasının nedeni ise şöyle şu beklentiye dayanıyor: "Müzakereler için masaya oturulmadan önce, bir ön görüşmenin yapılması gerekir. Bu ön görüşmede Plan'da yapılabilecek temel değişiklikler konusunda tarafların nabzı yoklanır. Geçmişte de rastlandığı gibi Annan'ın yeni bir sürprizi ile karşılaşılmasının önü kesilir..." Nitekim, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos'ta BM Genel Sekreteri Kofi Annan ile yapması planlanan görüşmede de bu detayların ele alınması bekleniyor. Hükümetin ve Dışişleri Bakanlığı'nın bu konudaki çabası ise mart ayında gerçekleşecek Brüksel AB olağanüstü zirvesine kadar hem Türkiye'nin, hem de KKTC'nin çözüm için bir çaba harcadığını göstermek. Bunun için Ankara'nın hedefi KKTC'de mümkünse geniş tabanlı bir hükümetin bir an önce kurulması ve şubatın ilk haftasında da müzakerelere başlanması yönünde. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın dün Başbakanlık Konutu'nda seçimi kazanan KKTC'deki parti liderleri ile yaptığı toplantıda da taraflara bu mesaj veriliyor. Derviş Eroğlu hükümete girmese bile, Mehmet Ali Talat, Mustafa Akıncı ittifakı ile Serdar Denktaş'ın katılımıyla bir hükümetin çıkması Ankara'nın olmazsa olmaz koşulu. Kıbrıs'ta seçimin yenilenmesi Ankara'nın ajandasında kesinlikle yer almıyor. Ankara, KKTC'de hükümet kurulup müzakereler başladığı takdirde mart ayında Brüksel'de yapılacak olan AB olağanüstü ara zirvesinden olumlu bir mesajın çıkacağına inanıyor. Çözüm için çaba harcandığına yönelik göstergenin, 1 Mayıs'ta Rum tarafının AB'ye tam üyeliği konusunda yeni bir durum yaratacağı da Ankara'da hakim görüş. Bununla birlikte Ankara'nın bazı konulardaki kaygısı da giderilmiş değil.
Oslo formülü Ankara, "Oslo Formülü" diye de nitelenen şu sorunun yanıtını arıyor: "Müzakereler başladıktan sonra Annan, tarafların uzlaşamadığı konuları alıp, bunlara ben çözüm bulacağım der ve hazırladığı yeni planı, halkın referandumuna sunarsa ne olur?" Dışişleri ve hükümet açısından bir diğer açmaz ise 23 Ocak'ta yapılacak MGK toplantısı. Kuvvet komutanlarından bazılarının Annan Planı konusunda farklı düşündükleri bilinen bir gerçek. MGK'da da kararların görüş birliği içinde çıkması gerekiyor. Ankara her ne kadar şubat ortasına kadar çözüm yolunda adım atan ve çaba gösteren tutum alma kararlılığında olsa da önünde bazı zorlukların bulunduğu görülüyor. Ankara'nın bundan sonraki gündeminin en önemli mihenk taşı olacak Kıbrıs konusundaki sıkıntıyı aşmak da Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e düşüyor.
|