| |
Medyaya bir öneri...
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ertuğrul Özkök "Son milli sır" başlıklı yazısının girişinde şunları yazıyordu: "Hepimiz biliyoruz ki, ülkemizde birtakım çevreler şu hesabı yapıyor: 'Gelecek yıl sonunda Avrupa Birliği bize tarih vermezse bu defter bir daha açılmamak üzere kapanır. O zaman içeride birbirimizle baş başa kalırız. İnsan hakları v.s. gibi konular rafa kalkar ve nihai bir hesaplaşma olur.' Evet, istenildiği kadar inkar edilsin, resmi ağızlar istenildiği kadar kilitlensin, hepimiz şunu çok iyi biliyoruz: Bugün Türkiye'de bazı çevreler, hesaplarını '2004 sonrasında böyle bir hesaplaşma' üzerine yapmaktalar. 'Şu Avrupa defteri bir kapansın, biz size gösteririz' sloganı, sessiz bir çığlık kulaklarımızı tırmalar hale geldi. Adı konmayan, telaffuz edilmeyen bu stratejinin savaş alanı da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'dir. Ve bu strateji etrafında dünyanın en tuhaf ittifakı kurulmuş durumdadır. Bu ittifak bugünlerde KKTC'de çözümü engellemek için büyük mücadele veriyor."
*** Dünkü, Radikal gazetesinde ise "Türkiye'nin Türkiye'nin kritik yıla gerilimli girmesi endişe yarattı" cümlesinin altında "Laiklik gerginliği, Kıbrıs ve AB hedefini vurabilir" manşeti vardı. Manşetin altında ise şunlar yazılıydı. "Ankara'da herkes kaygılı: Askerle hükümet arasında rahatsızlık, Kıbrıs'ta çözüm arayışını etkileyebilir. Bu da yıl sonunda AB'den tarih alma umutlarını zayıflatır."
*** Türkiye, AB tam üyeliğinin belirleneceği "kritik yıla" neden "gerilimli" giriyor? Çünkü, bir milletvekili Atatürk'ün Meclis'teki üniformalı resminin yerine sivil resminin asılmasını istemiş. Çünkü İstanbul'da bir tarikat liderinin ölümüne sarıklı bir cemaat katılmış... Buna karşın Kara Kuvvetleri Komutanı, gece telefonla üç gazeteciyi arayıp, noktası virgülüne kadar aynı demeci vermiş. Ertesi gün de, Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği aracılığıyla Genelkurmay Başkanı "derin endişe" belirtmiş...
*** 28 Şubat'ta yaşadık. Medya nasıl kullanılırsa, ona göre kamuoyu oluşturuluyor. Bu gelişmelerin "haber" değeri nedir? Manşetten gösterilecek kadar önemli mi? Askeri bir bürokratın telefonla üç kişiyi arayarak aynı demeci yazdırması, demokratik ülkelerde görülen bir yaklaşım mıdır? Yasalara saygılı isek askeri ceza yasasının siyasi demeç vermeyi yasaklayan maddesini görmezden gelebilir miyiz? Özetle, medya olayları "objektif" gözlük ile değerlendirirse bu gelişmelerin hiçbiri Türkiye'yi germez. Çünkü bunlar yapay gerginlikler.
*** Türkiye'nin asıl hedefi olan AB'nin standartlarında bir medya anlayışı ülkede hakim olursa, hepimiz çok daha rahat eder, cadı kazanları kaynatmayız. Türkiye, toplumsal huzuru yakalayarak 2003 yılını geçirdi. Ekonomik olarak da iyi bir performans yakaladı. Hiçbir kriz çıkarma girişimi yankılanmadı. Pörsüyüp gitti. Ancak belli ki, 2004 yılında bu kriz çıkarma çabası daha da abartılı bir şekilde gündeme gelecek. Zaten Ankara'dan gelen dedikodular da bu yönde... Örneğin, TRT Genel Müdürlüğü'nü bahane eden yeni bir salvonun sırada olduğu söylenmekte...
*** AB üyeliğini kimler istemez? Din devletini arzulayanlar kadar militarizme gönül vermişler de AB tam üyeliğini istemez. Bu iki kanat da, bu yolu tıkamak için çalışıp duracak. AB tam üyeliğini isteyen bir medya, zaten haber değeri de bulunmayan bu gerginlik politikalarına alet olmaz ve bunları manşetlerine taşımazsa AB üyelik hedefi daha da yakınlaşır.
*** Artık gına getiren "irtica tehlikesine" gerçekten karşıysak hükümeti ve iktidar partisini AB sürecine uyum açısından denetleyelim. Orada samimi değillerse o zaman topyekun muhalefet edelim. Ama bir yandan AB için çalışan bir hükümetin diğer yandan irticacı olması mantıklı değil. Bunun olabileceğini ileri sürenlerin de AB için bastırması ve eğer bu yönde samimiyetsizlik varsa, o noktada daha duyarlı olmaları gerekmez mi? AB için bastırmayıp sudan bahaneler bulmak, militarizmin de bir oyunu olabilir çünkü...
*** Benim önerim, AB üyeliğini önemseyen medya kuruluşlarının, objektif haber değeri olmayan ve bu süreci engellemek isteyen girişimlere abartılı ölçülerde değer vermemesi. Türkiye'yi yapay bir gerginliğe sürüklemek isteyenlere manşetleriyle yardım etmemesi... Siyasal taktiklerin aracı olmaması... Bu hepimizi rahatlatacak, AB sürecini hızlandıracak ve medyayı 28 Şubat'ta olduğu gibi kullanmak isteyenlerle kendi tabanında şov yapma arzusunda olanları da aynasız bırakacak.
|