| |
Avanta, beleş, üç kağıt...
Aslında, sabahtan akşama "para" dışında neredeyse hiçbir şey konuşmayan bir topluma dönüşmüş olan Türkiye'nin neden kabul edilen 2004 yılı bütçesine hiç aldırmadığının peşindeydim... Hükümetlerin önceliklerini, bakanlıkların bütçelerini, devlet etrafında kümelenmiş ve geçimini oradan sağlayan kamu çalışanlarını, hastane kapılarında bekleşenleri, çocuklarını devlet okullarına gönderenleri, mahkemelerde sefil olanları, kısacası herkesi çok yakından ilgilendirmesi gereken bütçe; devletin, halkın vergilerini nasıl, nerede ve ne kadar harcayacağını belirten temel belge, kimsenin dönüp bakmadığı metinler epey bir zamandır gelip geçiyor.
*** Sorunun cevabı dünkü gazete haberlerindeydi.. Sanki biri bu sorunun cevabını vermiş, sonra da bu cevabı parçalara ayırıp farklı haberler yapmıştı. Haberleri birleştiren, bilmeceyi çözüyor ve cevabı buluyordu. İlk haber, Merkez Nüfus İdaresi Sistemi Projesi'nin başarısızlığıyla ilgiliydi. İçişleri Bakanlığı tarafından verilen TC Kimlik No'su ile Maliye Bakanlığı'ndan verilen Vergi Kimlik numaralarının birbirini tutması gerekirken bu sağlanamamıştı. Numaraların birbirini tutma oranı yüzde 12'de kalmıştı. Ancak, haberin daha da önemli yanı görünen yüzünün arkasındaydı. Otuz yıldır süren ve elli milyon dolar harcanan bu projenin amacı "vergi, sosyal güvenlik ve bankacılık işlemlerine" tek numara ile ulaşmak idi. Kırk bir milyon seçmenin olduğu ama sadece üç-dört milyonun vergi ödediği bir ülkeyiz. Düşünün ki, oy veren vatandaşın vergi faaliyetini izleyecek bir sistem henüz oluşmuş değil. Vergi vermeyenler çoğunlukta olunca devletin bütçesi de kimseyi ilgilendirmiyor.
*** Parlamenter sistem "vergi" üzerine oturur. Vatandaş devlete vergi verir, devlet de onun ihtiyacı olan hizmeti üretir. Demokrasi, verilen paraların harcanmasını berrak şekilde denetleme sürecinde somutlaşır. Adalete, sağlığa, eğitime ve savunmaya ayrılan payları tartışmadan, bunların nerelere harcandığını bilmeden demokrasi olmaz. Çünkü halkın, verdiği parayı denetleyemediği bir devlette soygun öne geçebilir. Vatandaşlarının tümünden vergi alamayan bir anlayışla ancak bu kadar oluyor. Olması gereken kısmı ise IMF belirtmekte.. Türkiye'de kayıt dışı ekonomi yani vergisi verilmeyen ekonomik faaliyet toplam yıllık üretimin yüzde 45'ini buluyor. Bütçenin neden önemsendiğini vurgulayan ikinci haber IMF'nin 2004 yılının en önemli gündem maddesi olarak "kayıt dışı ekonomi ile mücadeleyi" saptamış olmasıydı. Bunun için de öneriler geliştiriyordu. SSK ve Bağ-Kur'un prim tahsilat birimleriyle birlikte Gümrük Müsteşarlığı'nın Maliye Bakanlığı'na bağlanması ilk radikal önerisiydi. Seksen yıllık devletin yapmadığını şimdi IMF yaptırmaya çalışıyor, ülkeyi saydamlaştırmaya uğraşıyordu.
*** En eğlencelisi ise üçüncü haberdi.. Gülerek, eğlenerek okudum.. Sırf bu haber bile, "paradan" başka bir şey konuşmayan bu ülkenin neden devlet bütçesini tartışmadığını anlatmaya yetiyordu.. Kayıt dışı ekonomi kadar, yasal olmayan işlerden kazanılan paraların, kısacası "kara paranın" da takibi ciddiyet kazanıyor. Yeryüzü, bunu istiyor. Uluslararası sistem ne kayıt dışına, ne de kara paraya taviz verecek durumda.. Türkiye'ye de bastırıyor.. Bu nedenle çıkarılan ve kamuoyunda "hortum yasası" olarak bilinen yasayı Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer önceki gün onayladı. Yasa, Sermaye Piyasası'nda bugüne kadar göz yumulan anlayışa da tanım getiriyor. Manipülasyondan içeriden bilgi öğrenmeye, örtülü kazanç dağıtımından emniyeti suiistimale kadar tüm finansal suçlar belirleniyor ve yaptırım getiriliyor. İşin eğlendirici yanı, yasa onaylanır onaylanmaz Borsa'nın 596 puan birden düşmesi. Berraklık arzusu, Borsa'yı ürküttü. Kara paraya karşı savaş önce Borsa'yı vurdu. Halbuki sürekli ve düzenli bir üretimin aynası olması gereken Borsa'yı bu yasanın zıplatması gerekirdi.
*** Oy verip de vergi vermeyen... Kazancını kayda geçirmeyen ve kayıt dışını tercih eden... Kara paraya tutkun bir ekonomik yapı var... Diğer yandan da, vergi almayan, aldığını gerekli ve verimli kullanmayan, harcamasının hesabını vermeyen, adalet, sağlık ve eğitim yerine, savunmayı tercih eden bir yönetim anlayışı... Bütçeyi kim ne yapsın ki? Onun için de konuşulmadan, tartışılmadan turnikeden geçer gibi gelip gelip geçiyor..
*** Neyse ki bunu zaptı rapta alan bir dış irade var.. Savsaklanıp duran kimlik projesi, kayıt dışına savaş, kara parayı aklamaya barikat o sayede gündeme geliyor. Eski alışkanlıklar, üç kağıtçılık, avantacılık, hortumculuk son demlerini yaşıyor.. Asıl şimdi zorlanmaya başlayacağız. Üreterek yaşamak ne de olsa alışmadığımız bir yaşama biçimi...
|