| |
|
|
Öff sıkıldım bu başbakandan!
Bugünlerde basın mensupları arasında sıkı bir tartışma var. Başbakanın; ailesiyle çıktığı Safranbolu gezisinden önce özel talepte bulunarak; "Gazeteciler gelmezse sevinirim. Aile efradımla huzurlu, sakin bir yılbaşı geçirmek istiyorum" demesi doğru mudur? İlaveten, bu talebe uyan-uymayan gazeteciler doğru mu yaptı, yanlış mı?..
İlkeler-ilişkiler!.. Gelişmelere bakılınca, günah keçisi olarak bir meslektaşımızın adı öne çıkıyor. Bu kişi, yılların kurt gazetecisi Ahmet Tezcan... Bu kardeşimiz, Başbakanımıza basın danışmanı olduğundan bu yana "gazeteciliğini siyasallaştırdığı" savı ve meslek ilkelerini (en azından bu olayda) hiçe sayıp; "Gelmezseniz iyi olur" talebinde bulunması yüzünden fena halde eleştirilip, hırpalanıyor. Ahmet çok eski arkadaşımdır. Baktım ki gıyabında atıp tutulmakta; açtım sordum ne olup bittiğini:
Safranbolu yolları - Ne oldu da böyle oldu Ahmet kardeş? - Aslında olay yansıtıldığı gibi değil. Yani habercilere "Safranbolu'ya gelmesin!" diye ricada bulunmadı sayın başbakan. "Mümkünse karayolu takibi olmasın" dedi. Çünkü yolda çok çılgın bir takip oluyor. Nasılsa Safranbolu'ya gideceği belli; cumartesi akşamına kadar orada başbakanı yakalarsınız dedim ben de gazetecilere.
Karayolları tehlikeliymiş - Ne oluyor ki karayoluyla takip olunca? - Söylediğim gibi, çok çılgın bir yarış başlıyor meslektaşlar arasında. Herkes en öne geçmeye çalışıyor ve tehlike doğuyor. Zaten hem mevsim hem de Safranbolu yolu müsait değil böyle bir kapışmaya. Yani ben ille de "takip etmeyin" diyemem. "Başbakanın bu yönde bir isteği var" demeye ben dahil kimsenin hakkı yok. Kaldı ki başbakanın bu yönde bir talimat vermeye hakkı da yok. Bunu söyledim ben. Ayrıca böyle olaylarda çekim yapılacak derken herkes birbirinin üstüne çıkıyor.Malum önce kameralar, fotoğraf makineleri yükseliyor. Onlar yükselince korumalar kapanıyor. Sonra hadiii; "Görüntü alamıyoruz" feryatları başlıyor. Böylece her seferinde bir izdiham yaşanıyor. Belli bir mesafeden takip etmelerini rica ettik yani.
Atış tekrar edilir mi? - Nedir o belli mesafe. Yani 9 metre 15 santim gibi bir şey mi? - (Gülüşmeler) Canım işte; itiş kakış olmasın diye yapıldı bu. - Gazeteciliği siyasallaştırdın mı sen Ahmet? Öyle diyen de var. - Gülerim ben böyle iddiaya. Ben aktif gazeteciyken de dinim de, ideolojim de, aşkım da gazetecilikti bilirsin. Şimdi de aynıyım.
Çocuklar yalansızdır!.. - Açık söyle, ruhun iki parça oluyor mu bazen? Yani özel ortamlardasın devamlı. Bir dolu şeyde haber kokusu, lezzeti alıp "Ahh ahh! Gitti güzelim haber. Susmalıyım ne çare" dediğin oluyor mu? - Sorma Savaş! Nasıl yanıp tutuşuyorum bazı zamanlar bilemezsin. - Sen şimdi özlemişsindir o koştur koştur gazeteciliğini di mi? - Elbette... Elbette çok özledim. Ama yalan yok en fazla evimi, yuvamı özledim be arkadaş. 6 buçuk yaşındaki kızım Zeynep, neredeyse yüzümü unuttu. Çocuk çaresizlikten mektuplar filan yazıp gönderiyor ofisime. Geçenlerde bir fırsat bulup görüştüğümüzde bana dönüp, bütün saflığıyla şikâyet etti durumu. Dedi ki: "Üff babaaa!.. Seni bir aldı bırakmıyor. Valla sıkıldım artık ben bu başbakandan!.."
|