Terör, ekonomi ve Kur’an kursları
Türkiye bu coğrafyanın bir parçası olarak topraklarında köktendinci militan yetişmesini önlemekle yükümlüdür. Bunun bir ayağı polisiye önlemlerdir ve nisbeten mücadelesi daha kolaydır. İkinci ayağı ise ekonomi ve eğitimle ilgilidir. Ekonomide canlanma yaratıp yeni iş alanları açamadığınız sürece, bu toprakların da mutsuzluk, öfke ve terör üretmesi kaçınılmazdır.
Bush'un Irak takıntısı, terörü sonunda Türkiye topraklarına kadar taşıdı. İslami coğrafyadan kaynaklanan şiddet hareketlerini, nedenlerini araştırıp tartışmadan, askeri güçle bastırmak amacıyla yola çıkan Başkan Bush, kısa sürede tam bir demokrasi havarisi kesildi. Bush şimdi, Ortadoğu'da demokrasinin yerleşip yeşermesiyle dünyanın huzura ereceğini savunuyor. Başkan Bush, Amerika'nın Soğuk Savaş döneminde kayıtsız şartsız destek olduğu yönetimleri dönüştürmeyi amaçlıyor. Bu yetecek mi derseniz, zor görünüyor. Çünkü bu coğrafyadan kaynaklanan terör hareketleri, kendi yönetimlerinden çok Batı rejimini hedef alıyor. Batı'nın bu coğrafya karşısındaki tavrı değişmeden, Filistin sorununa vicdanları tatmin edici bir çözüm bulunmadan terörü besleyen öfkenin önlenmesi çok mümkün görülmüyor. Çevreye karşı hiçbir duyarlılığı bulunmayan, dünyada kendi başına hareket etmeyi tercih eden bir yönetimin Ortadoğu'ya demokrasi getirme iddiası elbette çok inandırıcı gelmiyor. Bölgeye demokrasi getireceğini söyleyen bir yönetimin Irak kasabalarını İsrail işgali altındaki Filistin topraklarına çevirmesi, amacının daha fazla sorgulanır hale gelmesine yol açıyor. Ama burası bizim coğrafyamız. Amerika'nın burada başarılı olması, bizim geleceğimizi daha yakından ilgilendiriyor. Sonuçta bombalar artık gelip İstanbul sokaklarında patlıyor. Burada Türkiye'ye özel bir görev düşüyor. İlk yapılması gereken, bu terörü doğru tanımlamaktır. Bu terör dinci terördür tanımı doğru ama eksik bir tanımdır. Bu köktendinci bir terördür ve İslam coğrafyasından beslenmektedir. Türkiye bu coğrafyanın bir parçası olarak topraklarında köktendinci militan yetişmesini önlemekle yükümlüdür. Bunun bir ayağı polisiye önlemlerdir ve nisbeten mücadelesi daha kolaydır. Afganistan, Çeçenistan, Bosna gibi yerlerde savaşmış, bu bölgede eğitim almış kişileri yakın takibe alarak, istihbarat ağını güçlendirerek muhtemel eylemleri önleme şansını yükseltebilirsiniz. İkinci ayağı ise ekonomi ve eğitimle ilgili. Ekonomide canlanma yaratıp yeni iş alanları açamadığınız sürece, bu toprakların da mutsuzluk, öfke ve terör üretmesi kaçınılmazdır. Bu topraklarda doğan herkese insanca yaşam koşulları sağlamazsanız, çocuklarınız İstanbul sokaklarında mendil satıp araba camı temizlerse terörün önüne kolaylıkla geçemezsiniz. Çünkü böylesi bir ortam bugün köktendinci teröre, yarın faşist teröre, bir başka gün komünist teröre tarla olur. Uzun vadede terörün önüne geçmenin yolu, ekonomik başarıdan geçer. Burada önem kazanan diğer konu ise eğitimdir. Bütün çocuklara ve gençlere eğitim hizmeti sağlayarak, okulları insan yığını binalar halinden çıkararak, herkese dil öğreterek, onları dünya topluluğunun bir üyesi olarak hazırlayarak terörün belini kırabiliriz. Bu eğitimin diğer ayağı ise temel din eğitimi olarak görünüyor. Çünkü belli ki, Türkiye'de insanlar, çocukları İslam'ın temel ilkelerini, Kur'an-ı Kerim'i öğrensin istiyor. Bunu ya Taliban kafasında insanlar kaçak merkezlerde yapacak ya da çocuklar, gençler bu eğitimi devlet denetimindeki okullarda alacak. Bu nedenle Diyanet İşleri'nin Kur'an kursları ile ilgili kararının çok yerinde olduğunu düşünüyorum. Çocukların din eğitimi ailelerin bir tercihidir. Bu eğitimin doğru mecrada verilmesi ise çok önemlidir. Aydınlık bir kişiliği olduğu ağzından çıkan her sözden anlaşılan Diyanet İşleri Başkanı yerinde bir kararla sağlıklı bir yönteme başvurmuştur. Bu kararın altında başka saikler aramak yanlıştır. Çünkü laiklik aynı zamanda ailelerin inançları ne olursa olsun, çocuklarına dinlerini öğretme hakkını da içerir. Bu yapılırken çocukların sapık ideolojili insanların eline emanet edilmemesi önemlidir. Diyanet İşleri Başkanı da bunu yapmıştır.
|