|
|
Amerikan toplumunda krizi fırsat bilenler
Dogville", 1929 buhranı sonrasında yoldan çıkan bir orta batı kasabasının çaresiz bir kadını köleye dönüştürmesini anlatıyor
11Eylül'den sonra duygusal temalara ağırlık veren Amerikan Sineması, yeniden keşfettiği "insan yüreğini" beyazperdeye taşımaya devam ediyor. Bu yeni akımın ürünlerinden olan "Dogville", Brecht tiyatrosunun izdüşümlerini de taşıyor. Danimarka'nın "dahi sinemacısı" Lars Von Trier imzasıyla, "Dogville-Manderlay- Washington" üçlemesinin ilk adımı olan filmin intro sahneleri, Trier'in sinemasına yabancı olanları şaşırtabilir ve hatta rahatsız edebilir. Ama muhteşem bir kurgu ve son derece rasyonel kamera hareketleri ile oyuncuların müthiş performansı, sinema severleri dört koldan kuşatacak ve filmin içine hemen çekebilecek nitelikte. Film, 1929 ekonomik buhranı sonrasında Amerika'nın değişen toplum yaşamı perspektifinde gizemli bir kadının gelişiyle tüm değerleri altüst olan Dogville kasabasında yaşananları anlatıyor. Hem polisten hem de gangsterlerden kaçan genç ve güzel Grace, başta kasabanın ileri gelenlerinden Tom Hansen olmak üzere bir anda "ahalinin koruması" altına girer. Ancak Grace'in çaresizliği, kasaba sakinlerini, "sakin" olmaktan çıkarıp, tahrik edecektir. Genç kadın kısa zaman sonra kasabalıların hoyratça kullandıkları bir esir haline dönüşür. Dogville, Amerika'nın orta batısında Tanrı'dan korkan ama kendi yaptıklarından hiçbir sorumluluk duymayan insanların nasıl büyük bir ikilem yaşadıklarını ortaya koyan ve bu yönüyle günümüz dünyasına önemli göndermelerde bulunan bir film. Nicole Kidman'ın büyülü güzelliği ve enfes oyunculuğu, filmin izlenebilirlik katsayısını ikiye katlamaya yetiyor. David Bowie'nin müzikleri ise filmin dramatik gücünü oldukça artırmış.
|