İki yazarın coşkusu
Bugünlerde Mine Kırıkkanat ve Özdemir İnce'ye o kadar gıpta ediyorum ki anlatamam. Hayır, hayır! Gıpta etmiyorum.. Hadi itiraf edeyim: Her ikisini de açıkça kıskanıyorum.. Nasıl kıskanmayayım? Öyle bir konu yakaladılar ki, enerjileri arttı, yaşama sevincine gark oldular, hayatları anlam kazandı.. Birer mutluluk abidesi gibi yükseliyorlar köşelerinde.. Tatlı bir heyecan, sevinçli bir telaş içindeler.. Bu, insanın üzerine üzerine gelen mutluluk hali karşısında, kıskançlıktan çatlayan bendeniz, aynı zamanda kendimi bir zavallı gibi hissediyorum.. Onlar, artan enerjileriyle zaferlerini haykırırken, ben köşeme çekiliyor, içime kapanıyorum.. Mutlulukları mutsuzluğumu arttırıyor.
***
Fransa'da türbanın yasaklanması girişimi.. Her iki yazarımızın coşkun bir ırmak gibi taşmasının nedeni bu.. Fransa gibi laikliğin beşiği bir ülke türbanı yasaklıyorsa, laikliği Fransa'dan almış Türkiye'de türbanın yasaklanmasının tartışılır bir yanı kalmıyormuş.. Beş milyonluk Müslüman nüfusa sahip Fransa bile "rejime yönelen tehlike"yi görmüş de, nüfusunun çoğu Müslüman olan Türkiye'deki türban yanlıları hala aymazlık içindeymiş.. Uygarlık öyle bir şeymiş ki, adama "Eller yukarı! Ben uygarlığım! Hadi teslim ol! Ya uygar olup mutluluğu tadacaksın ya da seni öldürürüm" diyebilirmiş.. Böylece Fransız gettolarını kirleten o beş milyonluk sefil kitle, zorla adam edilecekmiş.. Bir kadın, kendi isteğiyle başını örtüp ikinci sınıf olmaya razı mı? Tabi ki uygarlık buna razı olamaz, olaya müdahale eder ve o aymaz kadını silah zoruyla eşit kılarmış.. Mine Kırıkkanat'ın söyledikleri bunlar.. Bir dönem epey havalı o Fransız soyadıyla herkesi Avrupai bir etki altında bırakan, ardından acılı arabesk kıvamında "Kırıkkanat" soyadıyla karşımıza çıkan Mine Hanım, yeni soyadına uygun bir tarzda "Ya benimsin, ya toprağın" diye, etekleri zil çalarak feryat ediyor.. Kıskanmayıp da ne yapayım.. Ben ki bu yaşıma kadar böylesi bir heyecana kapılmamışım.. En mutlu olduğum anda bile, o kahrolası "kontrolünü kaybetme!" kaygısıyla kendimi dengelemeye çalışmışım.. Tabi ki bu "kontrolsüz mutluluk" kalkışması, en başta beni etkileyecek ve kıskançlık duyacağım.. Mazurum yani..
***
Özdemir İnce'ye gelince.. En iflah olmaz türban karşıtı Fransız'da bile görülmeyecek heyecan var onda.. Mine Kırıkkanat coşkuya kapılıp "zorla uygarlık" gibi ancak espri konusu olduğunda gülüp geçilecek bir yaklaşımı kemali ciddiyetle kaleme alırken, Özdemir İnce daha tehlikeli yollara sapıyor: Gerçekleri çarpıtıyor.. Paris'te mini etekli genç bir kız, Müslümanlar tarafından yakılarak öldürülmüş ve bu olayın ardından türbana yasak kararı alınmış.. Geçen yıl Paris'te meydana gelen bu olayın, Özdemir İnce'nin anlattığı gibi olmadığı dünkü Zaman'da açık biçimde kanıtlandı. Bu kanıtlamanın Özdemir İnce'nin şair vicdanında en küçük bir rahatsızlığa yol açmayacağına adım gibi eminim. Çünkü yazarımız heyecan içinde ve biliyoruz ki heyecan gelince mantık savuşur!
*** Bütün bunlar bir yana kendi kendime sorduğum soru şu: Ben neden bu iki yazarımız gibi heyecana gark olacağım bir mevzu yakalayamıyorum. Oysa malzeme var: Mesela ABD Dışişleri Bakanlığı'nın hazırladığı bir raporda Türkiye'deki türban yasağı açıkça eleştiriliyor.. Ayrıca raporu hazırlayan ABD'li yetkililer Fransa'daki gelişmeleri kaygı verici bulduklarını açıkladılar. Acaba diyorum, ben de bu raporun üzerine atlayıp, tatlı bir heyecana, sevinçli bir telaşa mı kapılsam?
|