Seçimler piyasalar için her zaman belirsizlik kaynağı olmuştur. Yatırımcılar seçim öncesinde genellikle açık pozisyonlarını kapatıp, sürprize hazırlıksız yakalanmak istemezler. KKTC'deki seçimlerden önce de aynı eğilim görülüyor. Seçimler 40 yıllık sorununun çözümünde ciddi dönüm noktalarından biri olacak. Yedi parti yarışacak. Sağ partilerin ne dediğini biliyoruz. Türkiye'nin geçmişten gelen resmi görüşü ile aşağı yukarı aynı şeyler. Bilmediğimiz solun ne dediği. Sol diyor ki; eğer anlaşma olmazsa Kıbrıs Rumları tüm adayı temsilen Mayısta AB'ye üye olacak ve Türkiye onları tanımak zorunda kalacak. Türkiye kendi kurdurduğu KKTC ile gerçekleştiremediği gümrük birliğini AB üyesi olduğu için Rumlar ile otomatik olarak yapacak. Kuzeyde üretilen mallar Türkiye'ye ancak gümrük ödenerek girerken, Rum malları sıfır gümrükle Türk pazarına girecek. Yunanistan'ın yanı sıra Rumlar da Türkiye'nin AB üyeliği sürecinde söz sahibi olacak. Sol'un çizdiği resim Türkiye'nin Mayıs'tan sonra Kıbrıs sorununda dezavantajlı konuma düşeceğini gösteriyor. Sol bu nedenle diyor ki, "Mayıs'a kadar çözüm bulunmalı. Eğer bulunamazsa AB üyeliği hayaline kavuştuktan sonra Rumları masaya oturtmak zorlaşabilir." İşte bu yaklaşım yatırımcıların "en iyi senaryolarını" muhalefetin seçimlerden galip çıkması olasılığına dayandırmalarına yol açıyor. Piyasalar için muhalefet çözüm demek; demek; çözüm ise AB yolunda engellerden birinin kalkması demek. Aslında seçimlerden iktidar partilerinin galip çıkması halinde de Kıbrıs sorunu bir çözüme kavuşmak zorunda. KKTC dünyada sadece Türkiye'nin tanıdığı ve kendi başına ayakta kalması mümkün olmayan bir ülke. Memurunun maaşını ödeyebilmek ödeyebilmek ve maliyesini döndürebilmek için Türkiye'den düzenli olarak her yıl yaklaşık 250 milyon dolar almak zorunda. Ayrıca düzensiz alınanlar da var. Sorun sadece ekonomik değil. Kıbrıs sorununu en iyi takip eden gazetecilerden Metin Münir Loizidou davasıyla Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs'ta Rum mallarını zorla elinde tuttuğunu kabul ettiğini ve güneye kaçan Rumların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı ile taşınmazlarına dönebileceğini söylüyor. Sözün özü, "Çözümsüzlük çözümdür" yaklaşımının dayanağı olan mevcut durum sürdürülemez hale geldi. Sol, sağın da gördüğü bu gerçeği yüksek sesle söylüyor. Ancak ortada piyasaların senaryolarında daha ağırlıklı yer vermesi gereken bir de realite var: Kıbrıs'ta seçimleri kim kazanırsa kazansın Ankara'ya rağmen bir şey yapamaz. Bu nedenle seçimlerin sonucu çözümü ya da çözümsüzlüğü değil olsa olsa bu süreçte görüşmeleri Kıbrıs Türk tarafı adına kimin yürüteceğini belirleyecektir. Çözüm ya da çözümsüzlük kararı ise Ankara'da verilecek. Bu nedenle önünü görmeye çalışan piyasaların gözü Kıbrıs'tan çok Ankara'da olmalı. Türkiye'nin olduğu kadar kendi geleceğini de büyük ölçüde AB'ye üyelik hedefine bağlamış görünen AKP hükümetinin, seçim öncesinde nispeten düşük bir profille ve soğukkanlılıkla seçim sonucunu bekliyor görünmesi de, herhalde bu gerçeğin bilincinde olmasından kaynaklanıyor.