Kalpler inanmadı
John Maxwell "Liderlik Yasaları" adlı kitabında şöyle diyordu: "İnsanların duygularını harekete geçirmedikçe onları harekete geçiremezsiniz. Kalp, beyinden önce gelir." Galatasaraylı futbolcular Juventus'u yenerlerken yüreklerini dişine takarak oynamıştı. Herkes kapasitesinin üzerine çıkıp mücadele etmişti ama bu kez kazanmak için kalben inanmak gerekirdi. Real Sociedad hızlı hücuma çıkan, kanatları akıllı kullanan, hücum organizasyonlarında ayağa pası isabetli oynayan bir ekipti. Galatasaray, Juventus ve Olympiakos'a deplasmanda kaybederken ilk 10 dakikada yediği erken gollerin kurbanı olmuştu. Bunun yarattığı baskı ve telaştan olacak, Galatasaray maça oyunu kendi sahasında kabul ederek başladı. İlk 20 dakika Sociedad etkili geliyor, orta alanın patronu çalım becerisi yüksek Alkiza'ya top geçtiğinde Galatasaray'ın dengesi bozuluyordu.
*** Hiç kimse topu kullanma konusunda sorumluluk üstlenmiyordu. Mondragon'un zorunlu olarak yaptığı degajlar Sociedad savunmasına çarpıp geri geliyordu. Ergün etkisizdi, Hasan topla buluştuğunda 3 Sociedad'lı başında bitiyordu. En kötüsü Galatasaray kazandığı topları ayağa oynarken telaş yapıyor ve kolay kaptırıyordu oysa Sociedad'ın savunması hataya çok açıktı. Ancak Hakan'ın koşu yoluna atmamız gereken topları rakibe çarptırıyorduk. 25. dakikada Sabri'nin kale çizgisinden çıkardığı topun hemen ardından Hakan'la sürpriz ama klas bir gol bulduk. Berkant'ın topu taşıması, rakipleri çalımlaması ve Hakan'ın önüne bırakması akıl doluydu. Sociedad anında oyun disiplininden koptu. Galatasaray rakibin üzerine gidip korku salacağına panikle savunmaya çekilince Sociedad'ı üzerinde buldu. Nihat ve Aitor'un boş kaleye kaçırdığı gollerde şans meleği Galatasaray'ın yanındaydı.
*** İkinci yarıya Sociedad azgın bir boğa edasıyla Galatasaray'ın üzerine saldırarak başladı. Savunma mantığı aynı hızıyla Galatasaray'da sürüyordu oysa korkunun ecele ne zaman faydası olmuştu. "İlk 15 dakikada inşallah Galatasaray gol yemez" diye dualar ederken savunmada yaşanan yerleşim hatasında De Paula bağıra bağıra gelen golü attı. Kovaçeviç oynamıyor diye seviniyorduk ama yedeği De Paula ile vurulduk. Kulübede maçı futbolcularla birlikte yaşayan, hop oturup hop kalkan, sürekli "Çıkın, çıkın" diye bağıran Terim, Hasan'ın yerine Arif'i oyuna aldı. Bu hamle Galatasaray'ın daha çok adamla hücuma çıkmasını sağladı. Arif gol atabileceği pozisyon buldu ama geç hareket edince kaçırdı. Galatasaray'ın temposu inanılmaz düşüktü. Orta alanda üstünlük sağlayamamak Sociedad'ın kolay hücuma çıkmasını sağladı. Galatasaray 5 yıl önce Bilbao'da şansını kullanamamıştı, 5 yıl sonra skor avantajını eline geçirmesine rağmen kalpler kazanmaya inanmadığı için UEFA ile yetindi. Fatih Terim, Juventus maçı sonrası galibiyet için şöyle demişti: "Allah çalışana veriyor. Biz de çalıştık ve Allah da bize galibiyeti verdi." Ama bu kez Allah, Galatasaray'a yardım etmedi çünkü Galatasaraylı futbolcuların koşacak, rakiple dişe diş mücadele edecek gücü yoktu, kazanmak için inançları da yoktu.
|