| |
Güncel sorular
İki hafta boyunca "Almanya'yı... Almanya'da destan yazan Türkler'i" anlattık... Bugün ise Almanya gözlemlerinin ışığında "birkaç soruyu" gündeme taşıyacağız. Almanya'da "siyaset kanalları" Türkler'e açık. Hangi belediyeye gittiysek "Meclisinde" Türk vardı. Eyalet parlamentolarında da... Federal Parlamentoda da. Ama biz "aynı kanalı" onlara açıyor muyuz?
***
Alanya'da "dörtbin yabancı" mülk aldı. Yüzde 70'i Alman. Alanya Belediyesi onlara "mezarlık tahsis etti." Kilise olmadığı için "ibadet yeri" tahsis etti. "Eski... Kullanılmayan kiliseyi" Kültür ve Turizm Bakanlığı "restore etme kararı aldı." Gazipaşalı bir kasap, Alanya'da "yaban domuzu kasap dükkanı" açtı. Belediye Başkanı Hasan Sipahioğlu, "onların da Belediye Başkanı... Onlarla çok iyi ilişkiler içinde." Ama Alanya Belediye Meclisi'nde "onlardan tek kişi bile" yok... Neden?
***
Şimdi çok kişi "şu itirazda" bulunacak: - Avrupa'da siyaset yapan Türkler, o ülkenin vatandaşlığına girdiler... Ya Alanya'da yaşayan yabancılar? 1999 yerel seçimlerinde Alanya'da "Türk vatandaşlığına geçmiş olan" 13 yabancı kökenli seçmen oy kullandı. Birkaç ay sonraki seçimde bu sayı "yüzü aşacak." Seçim yaklaşırken "bu konuyu" siyaset sektörünün dikkatine sunmak istedik.
***
Bir Türk, Almanya'da ev almak isterse... "Satıcı ve alıcı" notere giderler. Alıcı "evin parasını" notere verir. Ve o anda "eve girip, oturabilir." Noter, tapu işlemini bitirir ve "parayı, evin sahibine öder." İşlem "şipşak... Bir saat bile sürmez." Ya bizde? Yanıtı Alanya Belediye Başkanı Hasan bey versin: - Talep çok... Ama her satış işlemi için Ege Ordu Komutanlığı'nın izni gerekiyor... Bu izin bazen zaman alıyor... İş uzayınca yabancı, mülk almaktan vazgeçiyor... Veya başkasının adına alıyor... Sonra o başkası, evin üzerine yatıyor. Hasan Sipahioğlu'nun "akıl erdiremediği" bir şey var: - Diyelim ki bir apartmanda on Alman daire almış, yıllardır oturuyor... Aynı apartmanda bir Alman daha daire alacak olsa, yine Ege Ordu Komutanlığı'nın izni gerekiyor... Neden?
***
Almanya'da konuştuğumuz yetkililere hep "şunu" sorduk: - Siz özelleştirmeyi "nasıl" başardınız?.. Ve biz "neden" yapamıyoruz? Aldığımız yanıt: - Biz özelleştirme öncesi medya, sendika, sivil toplum örgütleri, öğretmenler ve kilisenin desteğini aldık... Halkın desteği olmadan özelleştirme yapılamaz... Siz halk desteğini aramadan, halkı ikna etmeden özelleştirmeye soyundunuz... Hatanız orada.
***
Almanya'da "güç ve itibar araştırması" da yaptık. Ve gördük ki "güç" de "itibar" da siyaset sınıfında değil. "Belediyeler, başta sendikalar olmak üzere sivil toplum örgütleri, öğretmenler ve kilise" Almanya'nın "dörtlü sacayağı." "Güç" de onlarda, "itibar" da. Siyaset "daha geriden" geliyor.
***
Almanya'da her eyalette "yatırımı teşvik dairesi" gördük. Ve her belediyede "ticaret yapmak isteyenlere" hizmet veren bir büro. (Gewerbeamt) Bu büroya girip "yapacağınız işle ilgili" bir form dolduruyorsunuz. Bir yandan size "çay, kahve" ikram edilirken, bir yandan da "bütün işlemleriniz" hızla yürütülüyor... Ticaret Odası, vergi, kayıt. Ne "pul" var, ne "harç", ne de herhangi bir "ücret." Almanlar'a "bunu nasıl becerdiniz" dedik. "Eğitimle" dediler: - Bürokratı eğiterek. İşte "bizim yapamadığımız."
|