| |
Kemalizm, AK Parti, ikinci Cumhuriyet...
AK Parti'nin, dün yapılan KKTC seçimlerindeki tavrı gibi 'iki ileri bir geri' mehter yürüyüşüyle adım atması farklı eleştirilere sebep oluyor. AK Parti, AB sürecinde çerçeve yasaları hızla çıkararak bir siyasi irade ortaya koydu. Ancak icraatının tümünü AB ruhu ile kaynaştıramıyor. Adımlarını o büyük çerçeve içine oturtamıyor. Bu nedenle de zikzaklar çiziyor. Hasan Bülent Kahraman geçenlerde, Kemalizm'in etkinliğini yitirdiğini ancak AK Parti'nin bunun yerine kapsamlı bir büyük proje oluşturamadığını pragmatik çözümlerle sorunları aşmaya çalıştığını yazdı. CHP'nin tutukluğunun Kemalizm'e yapışık yaşamasından kaynaklandığını ama AK Parti'nin bu yetersizliği gidermek için iktidara geldiğini vurguladı.
*** Taha Akyol da "artık devlet eliyle toplumu bir kalıba dökmek isteyen" Kemalizm'in etkin olamadığı kanaatini belirtti. AK Parti'nin bu ideolojiye alternatif olarak, "siyasal İslam'ı muhafazakar demokrasiye" dönüştürdüğünü yazdı. Kemalizm'in devreden çıkmakta olduğundaki mutabakat, AK Parti'nin kimliği konusunda ayrışıyor. AK Parti Kemalizm'in yerine ikame edilecek büyük bir proje üretebiliyor mu, üretemiyor mu? Üretiyorsa, bu "Muhafazakar Demokratlık" mı? Bu ise, bu proje iktidarın icraatına rehber oluyor mu? Bir süre önce, Dünden Bugüne Tercüman Gazetesi adına Mehmet Gündem benimle bir röportaj yaptı. Oradaki sorulardan biri de şöyleydi: "AK Parti'yi 2. Cumhuriyet'e aday görüyor musunuz?" Benim cevabım şöyle olmuştu: "AK Parti, 2. Cumhuriyet sürecini hızlandırıcı adımlar atıyor. AB standartlarından yana olan herkes, bu cumhuriyetin demokratikleştirilmesini istiyor demektir. Bu da zaten 2. Cumhuriyet'in ta kendisidir."
*** Türkiye'nin gündemindeki AB süreci, tek bir cümleyle "Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi" projesidir... Türkiye, Cumhuriyetini AB sayesinde demokratikleştiriyor. Bugün soru, AK Parti'nin "demokratikleşme" eylemini ve hedefini ne kadar içselleştirebildiğidir? Bu kadar büyük bir iktidar gücünün henüz muktedir olamadığını, Ankara bürokrasisi karşısında hala "muhalefette" olduğunu biliyoruz. Ankara bürokrasisi karşısındaki en meşru ve etkin atılım ise AB standartlarında bir demokratikleşme eylemi... Ancak oralarda zikzaklara rastlıyoruz... Demokratikleşme atılımlarının aynı hız ve kararlılıkta gitmemesinin bir nedeni, bu projenin iktidar partisi tarafından derinlemesine etüt edilmemesiyse, ikinci nedeni de zaman zaman taban politikası"nın depreşmesi.
*** Bunu en iyi anlatan örneklerden biri YÖK konusudur. YÖK, 12 Eylül askeri darbesinin ürünü bir kurumdur. Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi, 12 Eylül hukukunun bulunduğu mevziden sökülüp atılmasını gerektirir. Üstelik bu konuda toplumda büyük bir mutabakat var... Evrensel özgürlük standartlarına endeksli bir anlayış YÖK'ü oluşturan anayasa maddelerini lağveder, mevcut 2547 sayılı yasayı kaldırır ve AB standartlarında bir üniversite yasasını hazır ederdi. Bunun yerine bocalandı ve YÖK'e endeksli bir reform aranışına girildi. Değiştirilecek kuruma bağlı bir yenileme aranışı hüsranla sonuçlandı... Aynı şey, KKTC için geçerli... Hükümet siyasal hesaplara ve korkulara kapılıp, bu işin çözülmesi gerektiği konusunda yoğunlaşmadı... Üstelik, Loizidu Davası nedeniyle ödenen tazminat, orada gaspın değil hukukun egemen olacağını göstermekteyken.
*** AK Parti, cumhuriyetin demokratikleştirilmesi konusunda önemli işler yapıyor. Eksik olan bunun içselleştirilmesi, Ankara bürokrasisine karşı demokrasiden taviz verilmemesi. Umarız o noktaya da gelinir... AB dinamiği kadar, kendi samimi arzularımız da bu cumhuriyetin evrensel standartlarda demokratik bir cumhuriyet olmasına eşlik eder...
|