| |
Bursa’da Renault, Savaş Ay ve biz
Cuma günü SABAH gazetesi yazarları ile birlikte Renault'un Bursa'daki üretim tesislerini gezdik. Öğle saatlerinde otobüsle dönüyoruz. Yıllarca birlikte çalıştığım, usta olduğu kadar da cin fikirli gazeteci Savaş Ay, arkamdaki koltuktan seslendi: "Abi, ne yazacaksın?" "Ben yazının başlığını koydum" dedim. Nedir, dedi. "İlk kez bu kadar keyifli bir Bursa gezisi yaşadığımı yazacağım" dedim. Kendimce, Renault'un muazzam yatırım teknolojisinin ve üretim potansiyelinin Bursa'ya kazandırdığı "hüviyet"e gönderme yapıyorum. Savaş Ay üsteledi. "Başlığı anladım da.." dedi, "Yazıyı neyle dolduracaksın?" İşin o tarafı da benim "sanatıma" giriyor, dedim. Arkadaşlardan bir kahkaha korosu patladı. Savaş Ay esprinin altında kalır mı: "Haa anladım" dedi... "Demek ki, palavra atacaksın!" Bu suretle adı geçen"sanatın" hakkını vermek külfeti omuzlarıma kendiliğinden yüklenmiş oldu. Sahi, bencileyin hayatında ilk kez devasa bir otomobil fabrikası gören biri, orada ne gördüğünü, nasıl anlatabilir? Hem de, şuncacık bir makalede... Renault fabrikalarının üretim bantlarında, akıl, bilim ve teknolojinin muazzam koordinasyonu ile insanoğlunun yüzlerce yıllık kültür ve birikiminin sinerjisi sayesinde, her 90 saniyede bir otomobilin nasıl ortaya çıkarıldığını mı anlatırsın... Yoksa, binlerce cıvata, kablo, otomotiv aksamı ile sac ve çelik parçalarının bir taraftan girip, öteki taraftan bir bebek kadar çekici otomobiller olarak çıkışındaki sihiri mi anlatırsın?.. Yoksa daha da ileri gidip, birkaç saatliğine de olsa içinde gezip dolaşırken, Renault üretim tesislerinin, sırtüstü yere uzanmış anaç bir kadın gibi, her 90 saniyede bir bebek dünyaya getirdiğini ama bu hummalı doğum sürecinde ne tür sancılar çektiğini ve ruhunda esen fırtınaları asla dışa vurmayışındaki cesareti ve esrarı mı anlatırsın?.. Gerçekte "üretilen" nedir Renault tesislerinde?.. Sadece bir otomobil mi? Megane mı, Clio mu? Yoksa, bir kese altın karşılığında satın alabileceğiniz genç ve güzel bir "kadın" mı? Bir sevgili mi, yoksa her isteğinize boyun eğecek paha biçilmez bir cariye mi? Satın alındığında ailenize katılacak yeni bir "birey" mi, bir eş mi, yaşam dostu ve kader arkadaşı mı?.. Fabrikayı gezerken düşünmedim desem yalan olur, bu bantlarda ne üretiliyor aslında diye?.. Bursa'ya bunca ekonomik hayatiyet sağlayan, gemilerle gittiği dünya ülkelerinde de Türkiye'ye itibar ve sempati kazandıran bir "ürün", cuk diye birbirine geçen parçalardan oluşmuş bir "makina" olabilir mi sadece? Bir süre sonra buldum orada neler olduğunu... Orada çalışan mavi ve beyaz yakalılar, biçimsel olarak "otomobil üretiyormuş" gibiydiler ama aynı zamanda Türkiye'ye demokrasi ve özgürlük üretiyorlardı. O bantlarda arka arkaya yürüyen "ürün", insanın, her geçen gün biraz daha özgürleşip, demokrasiye yaklaşması için olmazsa olmaz nesnelerden biriydi... Hem üretilirken, hem de kullanılırken insanı, çağdaşlaştıran, bilinçlendiren bir şeydi bu labirent gibi bantlarda adım adım olgunlaşan ürün... Türkiye'yi ve Türk insanını yukarıya doğru yükselten tılsımlı bir manivela sanki... Kurmak için çaba, üretmek için çaba, geliştirmek için çaba, rekabet için çaba, elde etmek için çaba... Elde edince korumak için, korurken, değiştirmek için çaba... Bu çabaların insanda yarattığı berrak bir ruhsal yapı, etkili bilinç ve sağlıklı duygular... Sadece yük taşıyan değil, insanı ileriye sürükleyen bir enerji yumağı... Her türlü sosyal yobazlıktan ve ruhsal kokuşmuşluktan, siyasi tükenme ve ekonomik eriyişten en çok ne uzak tutabilir Türkiye'yi ve Türk insanını?.. Bursa'daki Renault tesislerinde gördüğümüz devasa yatırım ve üretim çabalarıdır bizi her adımda, her anlamda modern çağa biraz daha yaklaştıran... O yüzden adı ne olursa olsun, bu şekilde yaratılan her "ürün", insanın bir nebze daha özgürleşmesi anlamındadır. Orada, sıfır kilometre gıcır gıcır "bebek"ler fabrikanın rahminden çıkıp dünyaya merhaba derken, özgürlüklere de sayısız punto atılıyor demektir.
|