Sahicilik
ANAP ve DSP liderlerinin aldıkları kararların, fiilen gerçekleşip gerçekleşmemesinden çok, bu kararların sembolik anlamı önemli. Kuşkusuz ilk anda ANAP ya da DSP gibi şu anda siyasi tabloda önemsiz bir yere düşmüş partilerin liderlerinin aldıkları kararların herhangi bir önemi olmadığı, bunlara anlam yüklemenin aşırı-yorum olduğu düşünülebilir. Fakat her şeye rağmen, Ecevit gibi tarihi bir kişiliğin siyaseti bırakma kararı alması izlenmeye değer, yine her şeye rağmen Ecevit'in siyaseti ne şekilde bırakacağı bile sol siyaset açısından titreşim yaratacaktır.
***
Öncelikle ANAP'ın geldiği nokta, bu partinin kurulmasına güç veren anlayışın gerisine düşüldüğünün göstergesidir. ANAP, ne tür bir statükoya karşı kurulduysa, bugün o tür bir statükonun küçük bir temsilcisi durumundadır. Türk siyasal tarihine değişimin bir sembolü olarak geçmiş olmaktan, Türkiye'yi dibe çekmiş statükonun bir parçası olmaya dönüşmüştür. Evrimin o basamağında da takılıp kalmıştır. 3 Kasım seçimi sonrasında ANAP'ta olup bitenler, evrimin bir basamağında donmuş bu siyasi organizmayı başka türlü gösterme çabasından başka bir şey değildi. Türkiye gibi siyasetin en sıcak yaşandığı yerlerde, 3 Kasım seçimi sonrasında, İskandinav siyaseti gibi 'renksiz', 'kokusuz', 'standart' bir konum aldı ANAP. Değişim adına kurulmuş ve uzun zaman değişime önderlik etmiş bir parti açısından son derece trajik bir son bu. Değişime önderlik etmenin ardından girilen süreçte bu parti, siyasi rant mekanizmasının önde gelen aktörlerinden biri gibi görülmeye başlandı. Sistemin labirentlerinde ustaca yol almanın tüm sembolleri bu mekanizma ile anıldı. Her türlü duruma uyum sağlayan ve her türlü durumda kendine yol bulan bir birey türü, bu siyasi yapının popüler karşılığı haline geldi. Bu yapı 3 Kasım seçimleriyle tasfiye oldu. Bundan sonraki dirilme çabası ise 3 Kasım öncesinde varlık bulmuş ve iktidar olmuş partilerin aktörlerinin durumu hala algılayamadığını ortaya koyuyor. En büyük sorunun 'sahicilik' olduğunun farkında değiller. Siyaset ya da ekonomi alanında bilinen ve herkesin kabul ettiği söylemleri dillendirmenin, ya da devlet adına hükümete muhalefet etmenin çıkar yol olmadığını göremiyorlar.
***
Ecevit ise her türlü partiden bağımsız ele alınması gereken bir tarihi şahsiyet. Ecevit'in kitleler için umut olduğu dönemlerden, değişim ve demokrasi için bir engele dönüştüğü dönemlere de 3 Kasım seçimleri öncesinde rastladık. Sol'un yeniden tanımlanması ile varlık bulmuş ve sol siyasete nefes üflemiş bu siyaset adamı, siyasi tarihinin belli bir aşamasından sonra sol'un sol siyasetle ilişkisinin 'muğlaklaşması' temelinde konum aldı. Kişiliği ile sol siyasetin önemli bir parçasına yön veren Ecevit, bir zamanlar yeni ufuklar açtığı sol'u statik reflekslere mahkum etmeye başlayınca, bu sefer sol'un ihtiyaç duyduğu açılımların kilitlenmesine güç vermiş oldu. Siyasetsizleşmenin genetik bir unsur haline dönüştüğü bir ortamda, siyaset adına siyaset yapmanın iyi örneklerini de verdi. Fakat zaman ilerledikçe, siyasi açıdan cazibe merkezi olmaktan çıkmaya başlayınca, devlet adına siyaset yaparak siyasi alanın daralmasına destek oldu. Böylece siyasetsizleşmenin bir parçası haline geldi kolayca.
***
Tüm bunlar, siyasetle doğru ilişki kurarak yola çıkmış ve güç kazanmış partilerin ve liderlerin, siyasetle ilişkinin 'doğrultusunu' kaybetmeye başladıkları anda misyonlarının tam zıddına savrulduklarını gösteriyor. Esas olanın siyasetle doğru ilişki kurmaktan geçtiği, siyasetle toplum arasındaki doğru tanımlamanın işin esası olduğu bir kere daha görülüyor. 'Sahicilik' dediğimiz şey bundan ibaret zaten.
|