kapat
05.10.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ
limasollu
TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ÅžANS&OYUN
ACİL TEL



GREENCARD

MEHMET BARLAS


Özgeçmiş, dünde kaldı... Özgeleceğe bakmalıyız!

Türkiye'yi ziyaret eden, dış ülkelerden gelmiş topluluklara, zaman zaman, "Biz kimiz" içerikli konuşmalar yapılır.

Nasıl, bir işe başvurduğunuz zaman "özgeçmiş"inizi anlatırsanız, bu tür konuşmalarda da, "Türkiye'nin özgeçmişi" anlatılır.

Osmanlı geçmişi.. Hoşgörünün vurgulandığı, çok dinli ve çok dilli bir beraberlik öyküsü.. Asya ile Avrupa arasında köprü olmak.. Demokrasiyi ve laikliği başarı ile benimsemiş bir Müslüman toplum.. Genç ve dinamik nüfus.. Aynı anda dört mevsimin yaşandığı zengin coğrafya.. İstikrarsız bölgelerin merkezinde olmasına rağmen, istikrarın simgesi olan bir ülke.. Jeo-politik önem, jeo-stratejik değer.. v.b.

Türkiye'nin özgeçmişinin (c.v.) anlatıldığı bu konuşmalar, bazen bir Batı parlamento heyetine, bazen büyük yatırım fonlarının yöneticilerine, bazen çok uluslu şirket temsilcilerine hitaben yapılır.

Bu tür konuşmaları ben de yaptım, başkaları yaparken dinledim de.

Gazeteci olarak sayısız dış ülkeyi ziyaret ederken de, o ülkelerin özgeçmişi hakkında yapılan konuşmaların dinleyicisi oldum.

Şu ana kadar vardığım sonuç şöyle

Beni de, diğer insanları da, "özgeçmiş" fazla ilgilendirmiyor.

Önemli olan şey, "özgelecek"tir.

Tarihe, sanata, arkeolojiye, sosyolojiye falan meraklı olabilirsiniz.

Antropoloji, zooloji gibi alanlar da, özel ilginize konu olabilir.

Ama bütün bu entellektüel meraklar, dünyadaki küçük bir azınlığın beynini işgal eder.

Ben de, tarihimizi ve coğrafyamızı, Homores'tan Heredot'a, Naima'dan ve Hammer'den Halil İnalcık'a uzanan çizgide öğrenmekten tatmin duyarım.

Ama bir bankacı, bir yatırımcı, bir turist için, ilgi duyulması gereken ülkenin "Bugün"ü ve "Yarın"ı, daha ağırlıklı önemdedir.

Örneğin şu anda biz Türkler'in bir zamanlar Viyana kapılarına kadar dayanmış olmamız veya Budapeşte'nin Türk kenti olması, dün kadar geride kalmıştır.

Cevabı bilinmesi gereken soru, "Türkiye, Avrupa Birliği'ne girebilecek mi?"dir.

Yeni işe alınan bir kişinin, özgeçmişindeki başarılar da, düne ait şeylerdir.

Önemli olan, bu kişinin, yarın da, başarılı olup olmayacağı değil midir?

Hiç unutmayalım..

Tarih her gün yazılmaya devam eder.

Dubai, dün küçük bir Körfez kentini ifade ediyordu. Bugün ise büyük bir ticaret merkezidir.

Bizim engin bir tarihimiz var. Amerika Birleşik Devletleri için tarih, 17'nci yüz yılın ilk göçmenleri ile başlıyor.

Ama bizdeki en eski ve kesintisiz siyasi parti, 20 yaşında.

New York'ta ise, hiç aralıksız perdelerini açıp kapatan 150 yıllık tiyatrolar var. Anayasaları da, 1776'da yazılmış.

Yunanistan, 400 yıl Osmanlı sınırları içindeydi.

Ama bugün Yunanlılar'ın para birimi olan Euro, bizim TL'den 1,5 milyon kat daha değerli.

Bütün bu gerçeklerin ışığında, özgeleceğimizi nasıl gördüğümüzü düşünüyor muyuz?

Tarihimizi anlatırken, hep "Hoşgörü"yü vurgularız. "İslam da, Hıristiyanlık da, Musevilik de, Osmanlı'da birarada barış içinde var oldular" deriz.

Bugünün ve yarının Türkiye'sinde, bırakın farklı dinlerin birlikteliğini, acaba aynı dinden insanlar birbirlerine karşı hoşgörülü olacaklar mı?

İslamcılar laikliği dinsizlik, laikçiler de İslamı ilkellik olarak görecekler mi?

Atanmışlarla seçilmişlerin mücadelesi, demokrasinin kesintiye uğramasına, yine neden olacak mı?

Türklük ve Kürtlük bir sentezin öğeleri mi, yoksa birbirlerinin anti-tezi mi olacak?

Yabancı sermayeye, neo-kapitülasyon gibi mi, yoksa kalkınmanın kaynağı olarak mı bakılacak?

Bence özgeleceğimiz, tarihimizden kesinlikle daha ilgi çekicidir!

NİLÜFER GÖLE

İnsan, tek başına yaşlanmaz ki!
Geçen akşam Prof. Nilüfer Göle'nin doğum gününü, Taksim'deki "Çanga"da kutladık.

Nilüfer Göle, ailesi ve en yakın arkadaşları ile birlikte olmak için, iki günlüğüne Paris'ten kalkıp, gelmişti.

Göle ve Bozer ailesi, tam kadro sayılabilecek gibi, Çanga'daydılar. Biz arkadaşlar da, onlara yakın sayıda vardık.

Prof. Asaf Savaş Akad, eşinin doğum günü için, mükemmel bir organizasyonu gerçekleştirmişti.

O gece doğum günü kutlandığı için, "yaşlanmak" da bol bol konuşuldu.

Nilüfer Göle, yaşlanmanın, çocukluktan beri birlikte olunan insanları, hep yanında görerek zenginleştiğini söyledi.

Ağabeyi Prof. Celal Göle, "Eğer beraberlik zenginlikse, Paris'ten aramıza dön ve biz de zenginleşelim" dedi.

Bizim masada, Ali Bozer, Güler Sabancı ve Fevzi Bozer'le, biz de yaşlanmayı ve hatta ölmeyi konuştuk.

Güler Sabancı, Adapazarı depreminde enkaz altında kalan çok yaşlı bir kadının, siyah derili, Amerikalı bir kurtarıcıya direndiğini anlattı. Amerikalı siyah deriliye tekmeler atarak direnmiş enkaz altındaki kadın. Sonra bir Türk girmiş enkaza. Kadını çıkarmış. Kadıncağız, "Azrail geldi. İki kere beni alıp, götürmeye kalktı. Reddettim" demiş.

Mesajlarınız için: mbarlas@sabah.com.tr


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
Destek Paketi

Sizinkiler
Sarı Sayfalar
GreenCard
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır