|
 |
|

ALİ SAYDAM
İşte bunu seviyorum!
Bu başlık McDonald's'ın yeni kampanyası ve konseptinin adı. MPR Halkla İlişkiler'in Başkanı Meral Saçkan geçen hafta beni aradı "McDonald's'ın Genel Müdürü ve iki yardımcısı sana yeni konsepti anlatmak istiyorlar. Gelir misin?"...
Davet Plaza Oteli'nin küçük toplantı odasındaydı. "Yine bir indirim kampanyası vardır. Ya da iki Big Mac alana bir ayran bedava gibi bir şey!" diye geçirdim içimden. Canım sıkıldı. Ama Saçkan'ı reddedemezdim. Ayrıca yöntem, yani sadece bana sunum yapılacak olması, ilginçti. Aynı sunumu Ali Atıf Hoca'ya ve Güven Borça'ya da yapmışlar. Bakalım üçümüz aynı mı yoksa farklı yönlerden mi bakacağız...
O sunumda benim ilgimi reklamdan çok McDonald's'ın yeni anlayışını 'içselleştirme' stratejisi çekti. Ürünler ve hizmetler arasında fiziki farklar ortadan kalktıkça rekabet için markalar genellikle en yanlış olan yolu tercih ederler Fiyatta rekabet. McDonald's da yıllarca bu yoldan gitmişti. Oysa bu kez iş değişik McDonald's bugüne kadar 'keseye, ağız tadına uygun, temiz ve hızlı servis verme' şeklinde özetlenecek bir pazarlama yaklaşımı benimsemişti. Yani daha çok 'elle tutulur, gözle görülür' öğelerdi iletişimini yaptığı...
Oysa şimdi iletişimi 'müşteriye keyifle davranış', 'Çalışanların işlerini keyifle yapmaları' üzerine kurmuş.
"Bu işin yumuşak karnı çalışanlar!" dedim. "Müşteriler size geldiklerinde vaad ettiğiniz genç, dinamik, yaşam dolu tecrübeyi yaşamazlarsa yandınız"...
Onlar da planlı bir hazırlık döneminden söz ettiler 2654 çalışanın tek tek adlarına davetiye gönderip iki grupta toplamışlar ve yeni yaklaşımı anlatmışlar. Yani çalışanlar kampanyayı TV'deki reklamdan öğrenmemiş. Bu toplantının iki hafta öncesinden başlayarak çalışanların dinlenme odalarına özel posterler asıp onları bu toplantıya hazırlamışlar. Küçük gruplarda 225 çalışana özel eğitimler vermişler.
Münih'teki dünya lansmanını, Türkiye için hazırlanmış reklam filmini gösterip çalışanların görüşlerini almışlar. İç iletişim projelerine etkinlik sonrası da devam edeceklermiş.
Bir markanın bir numaralı temel taşı çalışanlarıdır. McDonald's bunu anlamış gibi görünüyor. Şimdi üç şeye bakacağız 1. Dükkana gidenler vaad edilen havayı bulacaklar mı? 2. Çalışanların memnuniyet ve katılımı artacak mı? 3. Müşterilerin memnuniyeti ve alış veriş miktarı artacak mı? Bunları aralık ayında ölçeceklermiş. Yaklaşım dört dörtlük. Sonuç da dört dörtlük olursa, bu çalışma 'yılın iç iletişim projesi' olmaya adaydır.
Sinan Yaman'ın lafıdır. "Üç H peş peşe gelir", der "Hazır, Hızır, Huzur!"
Yani sen hazırlığını iyi yaparsan, Hızır yardımına yetişir. O zaman da sonuç alır, huzura kavuşursun... McDonald's hazırlığı iyi yapmış.
Pınar Altuğ ateşe benzin döküyor
Geçen haftalarda Gülben Ergen'in hepimize kriz iletişimi dersi verdiğinden söz etmiştim. Ergen, işi dışında konuşmama kararını ısrarla sürdürerek iletişimini başarıyla yönetmeye devam ediyor. Bu nedenle de tüm tahriklere rağmen hem itibarı artarak sürüyor hem de kriz giderek soğuyor... Basın danışmanı Murad İçli'nin herhalde bu başarıda payı vardır...
Bir de kriz iletişimini yönetemeyenler var. Pınar Altuğ bunların başında geliyor. Kriz doğru yönetilirse ters bir bol eğrisi izler. Yani önce hızla yükselir sonra yavaş yavaş soğuyarak yok olur. Bu parabolün alanı ne kadar dar olursa, krizin bıraktığı hasar da o kadar az olur.
Burada şu veya bu nedenle bir medya grubunun diğer bir medya grubuna zarar vermek istemesi; kendisine 'yar olamayan' diziyi bir başkasına 'yar etmemeye' çalışması gibi etkenler, hiçbir rol oynamaz. Yeter ki siz iletişimi doğru yönetin. Rol oynasaydı ABD basının tamamını karşısına almış olan Clinton, Monica krizinden ABD tarihinin en beğenilen başkanı olarak çıkamazdı. Bildiğimiz tüm krizlerin en masumunu yaşayan Pınar Altuğ olayında ise iş tersine çalışıyor. Kriz, temcit pilavı gibi ısıtılıp ortaya konuyor. Bir türlü soğumuyor. Hasar da artarak devam ediyor. Tüm bir hafta her gün aynı gazetede pehlivan tefrikası...
Bir bakıyorsunuz dizinin patronu Birol Güven "Pınar'ın Tony ile fotoğrafı çıkarsa onu diziden çıkarırım" demiş. Pınar'dan derhal açıklama "Biz onunla sadece arkadaşız!"... Küt! Paparazziler kızcağızı Tony ile sinemadan çıkarken yakalıyorlar... Altuğ'dan cevap "İlerde sevgili olur muyuz bilmem!"
Birol Güven'den yorum"O fotoğraf olmaz! Sarmaş dolaş yakalanmaları lazım." Birol Bey bunları kısmen yalanlıyor. Dizideki Meltem karakterine zarar gelmediği sürece (ne demekse) bir şey yapmayacağını söylüyor... Birol Bey iyi ki yalanlamış. Yoksa bu duruşuyla örneğin Madonna, Jennifer Lopez, Britney Spears ile tek kare film çekemezdi... Oyuncularını İran'dan getirmek zorunda kalabilirdi...
Bir gün sonra Pınar'dan bir açıklama daha "Psikolog yardımı alıyorum! Diziden ayrılmam dünyanın sonu olmaz"... Buyrun... En son söylenecek laf.
İki gün sonra Altuğ'dan bir inci daha "Diziden dedikodusu yapılan tek ben değilim. Tamer'in Deniz Akkaya ile dedikodusu da çıktı. Ne oldu?"... Pınar Hanım ateşi söndüreceğine üstüne benzin döküyor...
Nitekim Tamer Karadağlı'dan cevap gelmekte gecikmiyor"Benim tek kare fotoğrafım yok!"...
Pehlivan tefrikası ve hasarı devam ediyor...
Üç kitap önerisi
Yerli ve yabancı dostlara ne hediye etsem diye düşündüğümde zaman zaman zorlanırım. Kendi tercihlerimi dikte etsem bir türlü. Karşımdakinin tercihlerini tercih etsem başka türlü. Her iki şıkta da kendimi kötü hissedebilirim. Salih Memecan'ın 'Sizinkiler' dizisinden çıkardığı "Aşk Dediğin Kapı Tokmağıdır" adlı yeni kitap her iki durumda da imdada yetişebilir.
Çünkü Memecan, aynı kitabın İngilizce versiyonunu da yayınlamış. Reklamcılar Derneği ise bu kez turnayı gözünden vurmuş... Nükhet Vardar'ın "Biraz Cesaret Krizde Başarılı 10 Markanın öyküsü" iletişim işinde olan herkesi (kim iletişim işinde ve içinde değil ki) zenginleştirecek bir derleme...
A&B'den PR harikası
Geçen hafta "Bu ayki favori PR projen hangisi, diye sorsanız hiç tereddütsüz Adli Tıp Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy'un ekibiyle düzenlediği uluslararası EAFS Kongresi, diye yanıt verirdim" diye yazmıştım.
Bora Aslan Bey'den bir mail aldım. Diyor ki, "Bu PR faaliyeti A&B Ajansı'nın ve bu ajansın iki genç ve yetenekli elemanının işi. Arkadaşım olan Kıvanç ve Murat bu işi günlerce çalışarak çıkardılar. Yazınızdan dolayı şu anda çok mutlular aslında, ancak ben size bunu bildirmek istedim."
Anlaşılan Kıvanç, Murat ve sektörün en köklü PR ajansı A&B'ye bir özür borçluyum.
Tavsiyem, bir dahaki sefere kendi iletişimlerini de doğru yapıp, imza attıkları başarıları bildirsinler. Biz de onları ihmal etmeyelim. "Fazla mütevazı olmayın, gerçek zannederler" sözünü de kulaklarına küpe yapsınlar...
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|