|
 |
|

SAVAŞ AY
Apartmanda çocuk mu yetişir?..
Biz "altıda haftayım on ikide biter" mahalle maçlarının kuşağıyız. Yani neydi? Takımlardan biri 6. golü atınca ancak o zaman "devre"olur, taş üstüne bir taş daha konarak yapılan kalelere 12 gol girdiğinde maç biterdi. İstop, yakartop, kukalı saklambaç, çelik çomak, Alman-Rus, elim üstünde, birdirbir, uzun eşek, çarpma top, körebe, kurtarmaca ve dahi bin bir çeşit sokak oyununun kuşağıyız biz. Lâkin şimdi öyle mi ya? Apartman dairelerinde, site sıkışıklıklarında yaşayıp, büyüyen (!) çocukların hayatı ne sönük, ne pörsük, ne mat di mi?..
Oynamaya çıkalım
Bir arkadaş yazmış, mail atmıştı geçen gün. Demişti ki Şu yazıyı okudum ve sakladım. Ne olur sen de sütununa al ve paylaş insanlarımızla. Hele de anne babalar okuyup, kıymasınlar evlatlarına. Onları 'sokağa salsınlar ara ara' diyor ve tırnak içinde şu yazıyı gönderiyordu. "Çok değil on, bilemediniz yirmi yıl öncesine kadar şehirde yaşayan çocuklar için hayat bugünkü kadar tatsız değildi; o zamanlar mahallelerde yaşıyorduk çünkü. Hafta içleri okuldan gelir gelmez, ayakkabıları bile çıkarmadan, önlük ve çantadan kurtulunarak mahallede 'oynamaya' çıkılır, hava kararmaya yakın annelerimizin pencereye çıkıp 'haydi, çocuğum baban geldi, yemek yiyeceğiz' demesine kadar da dışarıda kalınırdı.
Misketler ve gazoz kapağı
Her mahallede mutlaka en az bir tane olan boş arsalarda taştan kaleler kurulup, futbol maçı yapılırdı. Bu arsada komşu mahallenin futbol takımı da ağırlanır ya da o mahallenin boş arsasına deplasmana gidilir, akabinde mahalle kavgası yapılıp dönülürdü. Aynı arsada toza çamura bata bata misket ve gazoz kapağı oynanırdı. O zamanlar meyve bahçeleri vardı; bahçe sahibinden hiçbir zaman izin alınmasa da, meyve dalından koparılarak yenirdi. Bisiklete binilirdi, bisikletten düşülürdü. Hafta sonları mahalleden birazcık uzaklaşılıp, yakınlardaki yeşil alanlardan birine gidilirdi; piknik, uçurtma, bisiklet, ip atlama, uzun eşek...
Apartman araları
Çok uzatmayalım, bunlar hepimizin bildiği, kenarından köşesinden de olsa hepimizin yaşadığı ve bize zamane çocuklarının ne kadar şanssız olduğunu düşündürten şeyler. Boş arsalarda şimdi biçimsiz binalar yükseliyor. Yakınlardaki yeşil alanlara siteler konduruldu. Meyve bahçeleri tarihe karıştı; bırakın dalından kopararak yemeyi, hormonsuz meyve bile bulunmuyor artık. Mahallede oynamaya çıkan çocuklar da odalarına ya da apartman aralarına sıkışıp kaldılar. Şimdi okuldan gelince çocukların ilk işi televizyonun ya da bilgisayarın düğmesine basmak oluyor. Zamane çocukları hem çok izole, hem de gereğinden fazla steril hayatlar sürüyorlar maalesef.
Kelebek peşinde
Bir düşünsenize şimdiki çocukların kaç tanesi, çıtalardan uçurtma yapmayı biliyordur? Ya da kaç tanesi hayatında bir defa olsun uçurtma uçurmuştur? Kaç tanesi kolları bacakları kirden simsiyah olana kadar sokakta oynamıştır? Kaç tanesi düşüp bacağını kanattıktan sonra ağlayarak eve dönmüştür? Kaç tanesi yağmurdan sonra taşların altındaki solucanlarla oynamıştır? Kaç tanesi kelebek kovalamıştır?
Doğaya çıkarın...
Hareket etmek, koşup oynamak, yaramazlık yapmak çocuğun doğasında vardır. Çocuk, öğrenmek ve keşfetmek ister. Onu odasından ve apartman aralarından kurtarın, hiç olmazsa hafta sonları biraz nefes almasını sağlayın. Onu doğaya çıkarın. Bırakın çocuğunuz dilediğince koşsun, oynasın, keşfetsin; doğanın bir parçası olduğunu yaşayarak öğrensin. Ağaçlara tırmansın, kozalak toplasın, ayaklarını suya soksun, kelebekleri kovalasın. Birlikte çalı çırpı toplayın, ateş yakın, bir şeyler pişirin. Ona ateşin nasıl yakıldığını öğretin, nasıl düğüm atacağını ya da bir balığın nasıl temizlendiğini gösterin. En azından haftanın bir günü, neden olmasın?"
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|