kapat
31.08.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMÄ°
limasollu
TÃœRKÄ°YE
DÃœNYA
POLÄ°TÄ°KA
SPOR
MEDYA
SERÄ° Ä°LANLAR
METEO
TRAFÄ°K
ÅžANS&OYUN
ACÄ°L TEL

GREENCARD

SOLİ ÖZEL


Üvey çocuğun saati

Irak savaşının her boyutunda rastlanan ikiyüzlülük örneklerinden birisi geçen ay yapılan Arap Birliği zirvesinde yaşanmıştı. Teki bile demokratik olmayan, köhnemiş, çürümüş, kendi halklarından korkan rejimlerin sorumluları Irak'a asker göndermeme kararı almışlardı.

Savaşın niteliği dolayısıyla bu anlaşılır sayılabilir. Ancak insanı gülmekle ağlamak arasında bırakan asıl neden Arap Birliği'nin Irak'ın demokratik yönetime geçmemiş olmasını gerekçe diye sunmasıydı. Aslında Arap Birliği'ndeki ülkelerin özellikle de Mısır ve Suudi Arabistan'ın işi gerçekten zordu. Bölgedeki Arap devletleri 1967 yılında İsrail karşısında uğranan büyük bozguna benzer, tüm temellerini sarsan bir depremle karşı karşıya. Ve rejimler ne yapacaklarını bilemiyorlar, telaş içindeler.

Olacaklardan korkuyorlar
Gayrımeşru ve yalanlara dayalı olarak yapılmış olsa da ABD'nin savaşı yerleşik Arap düzenini de hedeflemiş bir saldırıydı. Dünkü Financial Times gazetesinde yayınlanan yazısında bölgeyi, aktörlerini ve dilini çok iyi tanıyan David Gardner'in vurguladığı gibi "ABD yalnızca bir haydut rejimi devirmekle kalmadı; aynı zamanda Araplığın merkezindeki bir Sünni rejimi alaşağı etti".

Sünni hegemonyasının despot bekçileri açısından da bu kabul edilemeyecek ölçüde tehlikeli bir gelişmeydi. Bu nedenle de çoğu istikrarsızlıktan nefret etseler bile ABD'nin, veya Birleşmiş Milletler'in nispeten katılımcı bir yönetim kurması halinde olacaklardan dehşetle korkuyorlar. Zira bu durumda Irak nüfusunun çoğunluğunu teşkil eden Şiiler güçlü ve zengin bir bölge ülkesinde iktidar sahibi olacaklar.

Buna Kürtlerin, elde ettikleri güç nedeniyle "Arap toprağı" sayılan bir ülkede iktidara ortak olacaklarını eklerseniz siyasi damar sertliği çeken Müslüman-Arap rejimlerinin derdi daha kolay anlaşılır. Kendisi de Şii olan laik bir Arap aydının hep tekrarladığı gibi Şiiler Arap dünyasının üvey çocuklarıydılar. Örneğin, Nasırcılığın zaman tünelinde sıkışmış Mısır'ın firavunu Hüsnü Mübarek Şiiler hakkındaki görüşlerini Alman Der Spiegel dergisine şu sözlerle açıklamıştı "Irak'ta demokrasi yeşermez zira halkının çoğunluğu Şiidir."

ABD seyirci kaldı
Yaşadıkları her Arap ülkesinde ezilen, Suudi Arabistan'da neredeyse insandan dahi sayılmayan, çoğunluk oluşturdukları yerlerde bile iktidara asla ortak edilmeyen Şiiler kendi ezilmişliklerini 1980'lerde kırmaya başlamışlardı. İran devriminin rüzgarı bunda etkendi. Ama daha önemlisi 1982'deki İsrail işgalinden sonra Lübnan'da Emel ve Hizbullah'ın yükselmesiyle bu ülkede Şiilerin yönetime daha fazla ortak olmaya başlamalarıydı. Diğer ülkelerdeki Şiiler de bundan özellikle 1990'larda cesaret almışlardı. İran-Irak savaşı sırasında İran'a karşı savaşmalarına rağmen Şiiler yerleşik Arap düzenine yaranamamışlardı. Körfez savaşından sonra ABD'nin Şiilerin kıyımına seyirci kalmasının ardında Suudi Arabistan ve Mısır'ın Şii ağırlıklı Irak yönetimi korkuları vardı.

Amaç tam olarak ne?
Şimdi ise Gardner'in de yazdığı gibi Suudi Arabistan Şiileri köhne Vehabi rejiminden eşitlik ve vatandaşlık hakları istiyorlar.

Müslümanlar'ın kutsal Cuma günü, Şiiler'in en kutsal mabedinin çıkışında yapılan hunhar terör eylemine bir de bu açıdan bakmak yararlı olabilir. Eğer dün yakalanan ve Iraklı olmayan Araplar gerçekten el-Kaide'ye bağlı iseler amaçları neydi? Yalnızca ABD ve Britanya'nın işini zorlaştırmak mı, yoksa Şiiler'e yönelik bir gözdağı da var mıydı bu şiddetin ardında?

ABD ile veya onsuz gerçekleşecek değişim Arap Ortadoğusu'nu eşitlikçi ve özgürlikçü kılacak mıdır? Asıl soru galiba budur.


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
Destek Paketi
Sarı Sayfalar
GreenCard


Sizinkiler
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır