|
 |
|

EMRE AKÖZ
Kaspar Hauser muamması
Bir okurumuzun mektubundan hareketle dün ünlü bir mantık sorusunu tekrar gündeme getirdim. Sonra da bunun üzerine bir 'yorum'da bulundum Soyutlama yaptığınızda elbette sorunun cevabı o biçimde olacaktı. Ancak bu tip soyutlamaların hayatta pek geçerli olmadığını söyledim.
Şimdi buna ilişkin eğlenceli bir örnek vereceğim...
Herzog filme çekti
Kaspar Hauser'in varlığından ben Alman yönetmen Werner Herzog'un bir filmi sayesinde haberdar oldum.
Ben üniversiteye giderken İstanbul Taksim'deki Atatürk Kültür Merkezi'nde gayet kaliteli filmler son derece ucuza gösterilirdi. (Bugünün parasıyla 2 milyona filan...)
Werner Herzog haftası yapılmış, ustanın birçok filmi art arda gösterilmişti. Bunlardan biri de 'Kaspar Hauser Muamması' ('The Enigma of Kaspar Hauser', 1975) idi. Filmin diğer adı ise gayet ilginçtir 'Herkes Bir Başına, Tanrı Herkese Karşı'.
Herzog, filmlerinde genellikle sıradışı kişileri ve sıradışı olayları anlatır. Böyle yaparak içinde bulunduğumuz toplumu, ilişkileri, ekonomiyi sorgular. 'Kaspar Hauser Muamması' da işte böyle bir filmdi ve gerçek bir olaya dayanıyordu.
Gerçekle kurgu iç içe
Öykü kabaca şöyleydi
1828 yılında Nürnberg'te (Almanya) aniden tuhaf bir delikanlı ortaya çıkar. Elinde bir mektup vardır. Birkaç kelime haricinde konuşamamakta, elini ve ayaklarını doğru dürüst kullanamamaktadır. Mektupta yazdığına göre adı Kaspar Hauser'dir, 16-17 yaşlarındaki bu geri zekalı gencin. Onca yıl boyunca bir bodrumda yaşatılmıştır. Su ve ekmekle beslenmiştir. Hiçbir şeyden haberi yoktur. Öyle ki kadın erkek farkını dahi bilmemektedir.
Kaspar kısa sürede ilgi odağı olur. Bu 'vahşi' insanı 'toplumsallaştırmak' için herkes elbirliği eder. Filmin bu sahneleri gerçekten çok komik ve aynı zamanda hüzünlüdür. Çağın bütün önyargıları, hurafeleri, abuk sabuk inançları Kaspar'a öğretilmeye çalışılır.
Hüzünlü dedik de aklıma geldi Kaspar'ı 'başarıyla' canlandıran Bruno S. de ailesi olmayan, sokaklarda şarkı söyleyerek hayatını kazanmaya çalışan bir şizofrendir. Kendi sahnesi çekilmeden önce uzun uzun bağırmakta, çığlıklar atmakta, diğer oyuncuları tedirgin etmektedir. 'Tarihi olay', 'film çekim süreci' ve 'senaryo' bir bakıma çakışmaktadır. Gerçekle kurgu iç içe geçmiştir.
Nürnberg halkı Kaspar'a çağın bilgilerini öğretmeye çalışırken, bunlar arasında mantık da vardır...
Bir 'yeşil kurbağa' mısın?
Hani yine ünlü bir mantık problemi vardır. Biri daima yalan söyleyen, diğeri ise daima doğruyu söyleyen iki zebani cennet ile cehennemin kapılarını tutmuştur. Peki ama cennet hangi kapının ardındadır? Hangi zebani doğrucu, hangisi yalancıdır.
İşte bu soru ile Kaspar'a mantığın işleyişi öğretilmeye çalışılır. Doğru cevabı biliyorsunuz... Herhangi bir zebaniye yaklaşıp şöyle sormanız gerekir "Eğer öteki zebaniye, 'Arkadaşına göre hangisi cennetin kapısı' diye sorarsam ne cevap verir?" Zebani doğrucu da olsa, yalancı da olsa, bu soru karşısında ters kapıyı işaret edecektir.
Neyse... Filmde öğretmen küçük bir çocuğun zekasına sahip olan Kaspar Hauser'e bu soruyu yöneltir. Kaspar da kekeleyerek, homurdanarak, sıkıntı çekerek şöyle der
"Zebaniye, 'Sen bir yeşil kurbağa mısın' diye sorarım..."
Çileden çıktılar!
Öyle ya... Her zaman yalan söyleyen zebani 'Evet' demek, doğruyu söyleyen zebani ise 'Hayır' demek zorundadır. Ondan sonrası basittir Doğruyu söyleyen zebaniye cennetin kapısını sorarsın, olur biter.
Mantık hocası saçını başını yolarak, olayın böyle olmadığını anlatmaya çalışır. Kaspar ise 'Yeşil kurbağa' sorusunda ısrar eder.
Evet mantık açısından Kaspar soyutlamanın gereğini (yani tek soruyla cennetin kapısını saptama) yerine getirmemiştir. Ama ne fark eder ki O da meseleyi iki soruyla halletmiştir. Mantık en kısa yoldan sonuca götürür. Hayat ise dolambaçlıdır. En doğru soruyu bulmak için çabalarken zaman kaybetmek yerine, bir ek soruyla ama kısa bir süre içinde problemini giderebilirsin.
Not Kaspar Hauser'e ne mi oldu? Bildiğim kadarıyla ortaya çıkışından 5 yıl sonra 1833'te bıçaklanarak öldürüldü.
'ANGUT'UN ANLAMI
Bilmem farkında mısınız Milliyet yazarı Hasan Cemal, değişime karşı çıkan, statükodan yana olanlara, Çetin Altan'dan ödünç aldığı bir terimle 'angut' dedi. Centilmen ve serinkanlı tavrıyla tanınan Hasan Cemal'in bu kelimeyi kullanması bazılarını şaşırttı, bazılarını kızdırdı. Peki nedir angut? Gelin kelime haznemizi genişletelim. İki anlamı var 1) Ördekgillerden, tüyleri kiremit renginde, evcilleştirilebilen bir yaban kuşu. (Casarca ferruginea) 2) Mecazi anlamı Ahmak, kaba saba, budala hödük. 'Angıt' biçiminde de kullanılıyor.
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|