kapat
28.07.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL

Bana bir iş... Yoksa...

Günlerce il il... İlçe ilçe Karadeniz'i dolaştık.

Kentliyle de konuştuk, köylüyle de. Sorunlarını dinledik.

Ve "dönüşe" geçtik.

Yarın "dönüş yolculuğunda karşılaştıklarımızı" yazarak, "Karadeniz seferini" noktalayacağız.

Giderken ve dönerken en çok dinlediğimiz sorun "işsizlik" oldu.

İşsizlerin "çoğu genç."

İçlerinde "üniversite mezunu olanların" oranı oldukça yüksek.

Kimi "küskün", kimi "kızgın."

İşsizlik konusunu uzun uzun yazmak yerine bir "örnek olayı" anlatacağız.

****

15 Temmuz Salı günü, öğleden sonra, Samsun'un Çarşamba ilçesinde bir genç, kendisini Belediye Başkanı Nazif Kılıç'ın otomobilinin önüne attı.

Başkan hemen indi

- Oğlum, az daha ölecektin... Derdin ne?

Genç, biraz da "saldırgan bir üslupla" bağırdı

- İş istiyorum... Yoksa...

Belediye Başkanı, genci sakinleştirdi.

Sonra yoluna devam etti.

Ertesi sabah, aynı genç, erkenden Belediye'ye geldi.

Başkanın odasına girdi

- Efendim, dün yaptığım yanlıştı... Hatalıyım... Özür diliyorum... Ama lütfen bana iş.

Belediye Başkanı "öğretmen kökenli."

Gence sarıldı, teselli etti.

"Üç, beş kuruş" verdi.

Ama "iş veremedi."

Evine gönderdi.

****

Çarşamba ovası "Çukurova gibi bereketli."

"Bu toprağın insanı bile"bu haldeyse...

"Diğer yerleri" düşünün artık.

****

Karadeniz çok güzel bir yer.

Ah bir de şu işsizlik olmasa.

'Demirel'e yanlış yaptım'
Yavuz Bey... 1948'de askerden geldim, CHP'ye girdim... Seneler sonra İsmet Paşacıyız diye, Ecevitçiler bana eziyet ettiler... Kızdım, Adalet Partisi'ne geçtim... O gün, bugün Demirel'ciyim... Demirel bana hiç yanlış yapmadı... Ama ben ona büyük bir yanlış ettim.

Bu sözleri "Fatsa'da dinledik." 77 yaşındaki İhsan Topaloğlu'dan. Fatsa'nın "eski Belediye Başkanı'ndan."

- İhsan Bey, Demirel'e ne gibi bir yanlışınız oldu?

"Anlatayım" diye, iyice bize döndü. Dönerken, belindeki tabancası göründü.

Tabanca, bu coğrafyada "cepteki çakmak gibi... Kalem gibi" bir şey.

Olması "garip" değil, olmaması "ayıp."

****

Yavuz Bey... Fatsalı arkadaşları da alıp, Demirel'in ziyaretine gittim.

Sordu

- İhsan, Fatsa nasıl?

Anlattım. Tekrar sordu

- Fındık nasıl?

Onu da anlattım. Bu sırada Aydınlılar geldi. Yanlarında bir sepet incir getirmişler. Demirel, düğmeye bastı, odaya biri girdi.

Ona dedi ki

- Aydınlılar'ın getirdiği inciri, Fatsalılar'a dağıt... Yesinler.

Utancımdan yerin dibine girdim.

Kıpkırmızı kesildim.

Yani Demirel demek istedi ki

- İhsan, neden elin boş geldin?.. Bir sepet fındık da mı getiremedin?

Yavuz Bey çok ayıp oldu.

Demirel'e bu yanlışı etmemeliydim.

****

Sayın Süleyman Demirel.

Fatsalı İhsan Topaloğlu çok üzgün. Arayıp, gönlünü alır mısınız?

Yol hikayesi... Yılan hikayesi
Karadeniz'de nereye gittiysek, yol boyunca sık, sık "aynı tabelaları" gördük

"T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı... Devlet Yolu İnşaatı."

"İnşaat tabelası" çok.

İnşaat ise ya "yok."

Ya da "yok denecek kadar" yavaş.

****

İllerde, ilçelerde "şantiyeler" gördük.

Şantiyelerde "yüzlerce milyarlık" iş makineleri.

Hepsi "yatıyor."

****

"Devlet yolu inşaatı" tabelalarında "yüklenici firma isimleri" de yazılı.

Üşenmedik, not ettik.

Limak.

Güriş.

Nurol.

Cengiz.

Mapa.

Makyol.

Doğuş.

Polat.

Kolin.

Metiş.

Yüksel.

Ve bu firmaların bazılarının "şantiyelerine" uğradık.

Bir şantiye şefi "adımı yazmayın ama" dedi

- 1800 kişi çalışıyorduk... Şimdi 300'e düştük.

****

Karadeniz sahil yolu "etap, etap" bölünmüş. Samsun-Ordu arasının "yüzde 70'i bitmiş."

Ordu-Giresun bölümünün "yüzde 50'si."

Giresun-Trabzon hattının "yüzde 60'ı."

Trabzon-Rize kısmının "yüzde 65'i."

Rize-Sarp yolu ise "tamamlanmış."

Tek tamamlanan da burası.

Tertemiz.

Modern.

****

Yol inşaatlarının "büyük bölümü" bitmiş ama...

Biten yerler "hizmete girememiş."

"Tünel" yapılmış.

Önündeki, arkasındaki yol tamamlanmadığı için, işlemiyor.

Yolların "en zor kısmı" açılmış.

Fakat "asfaltı dökülmediği için" işlemiyor.

****

Karadeniz sahil yolu bir türlü bitirilemediği gibi...

"Eski yol" da yol olmaktan çıkmış.

Trafik hepten "felaket."

****

Ya Karadeniz sahil yoluna hiç başlamamalıydık.

Ya da, madem başladık, şimdiye kadar çoktan bitirmeliydik.

****

İşin içinde bir yolsuzluk varsa, hesabı mutlaka sorulsun.

Ama bu yol artık yapılsın.

Devlet büyükleri, parti başkanları, yüksek bürokratlar eğer "uçaktan, helikopterden" inip de, bölgeye "karayolundan gitme zahmetine katlanırlarsa" sorunu daha iyi fark edeceklerdir.

Trabzon... Türkiye'nin acı gerçeği
Hükümet bir karar aldı

- Kişi başına milli geliri 1500 doların altında olan illerde, kalkınmada öncelik tanınacak... Teşvik uygulanacak.

Trabzon'da milli gelir "1500 dolar sınırının" hemen üzerinde

"1506 dolar."

Trabzon'da, Başbakan Erdoğan'a denilmiş ki

- Altı dolar fazlalık yüzünden biz bu teşviklerden yararlanamayacak mıyız?.. Bizi de teşvik kapsamına alın.

Trabzonlular'a sorduk

- Başbakan talebinizi kabul etti mi?

"Hayır" dediler.

Ve "Tayyip Bey'in sözlerini" naklettiler

- Torpil yapamam, kusura bakmayın... Başbakan olarak, hangi il 1500 dolar sınırının üç, beş dolar üzerinde diye çetele mi tutacaktım?.. Nereden bilirdim Trabzon'un altı dolar yüzünden teşvikten olacağını... Benden hemşehrilik mi bekliyorsunuz, yoksa adalet mi?.. Bu isteğinizi yerine getiremem.

****

Bizce "Trabzonlular'ın isteğinden de, Başbakan'ın yanıtından da önemli olan" bir şey var.

O da "Trabzon gibi büyük bir kentin... Karadeniz'in lokomotifi durumundaki bir merkezin" 1506 dolar düzeyinde olması.

Asıl "üzerinde durulması gereken sorun" bu.

****

Havaalanı deseniz, var.

Üniversite deseniz, var.

Beş yıldızlı oteller deseniz, var.

Liman deseniz, var.

Organize Sanayi deseniz, var.

Süper ligde futbol takımı var.

Yabancı ülkelerin konsoloslukları var.

Güçlü bir yerel medyası var.

Ve bütün bu "var"lara rağmen, Trabzon'da milli gelir 1506 dolar.

****

Trabzon gibi bir "devin", 1506 dolar düzeyine düşürülmesi, Türkiye'nin son yıllarda "ne kadar kötü yönetildiğinin... Ekonominin ne hale getirildiğinin" en açık göstergesi.

İstanbul'da 'Laila', Karadeniz'de 'yayla'
Giresun Ticaret Odası Başkanı İbrahim Yamak, öğle yemeğinde dedi ki

- İstanbul'un Laila'sı varsa, Giresun'un da yaylası var.

Hem de "bir değil", pek çok yaylası. Kümbet, Kulakkaya, Tamdere, Bektaş, Eğribel. Hepsi de birbirinden güzel.

Sahilde "nem" var. Yaylada ise nem, "yok denecek kadar az."

Sadece Giresun'un değil...

Trabzon'un, Ordu'nun, Rize'nin yaylaları da birer "cennet."

Fakat hem "sahilin", hem de "yaylanın" bir sorunu var "Çöp."

Karadeniz sahilleri "çöpten geçilmiyor." Yayla yolları "öyle."

Konuştuğumuz her Belediye Başkanı "aynı şeyi" söyledi

- Çöp atacak yer yok.

Karadeniz şeridinde "iki, üç çöp toplama merkezi" yapılamaz mı?

Çöpler, bütün dünyada "nasıl yok ediliyorsa... Gübre haline dönüştürülüyorsa" Karadeniz'de de bu sağlanamaz mı?

Güzelim sahilleri, yaylaları "bu halde mi" bırakacağız?

İstisnasız, her Belediye Başkanı "Allahın adını vererek" ricada bulundu

- Allah aşkına yazın... Çoluk, çocuğunuzun başı için yazın... Artık utanıyoruz.

"Siz neden utanıyorsunuz" dedik

- Karadeniz'in çöp sorununu bile çözemeyen büyükler utansın.

Sahibini arayan ilçe
Samsun'un Terme ilçesinde bir inşaat dikkatimizi çekti. "Yaşlı" bir inşaat.

Deniz kenarında, orman içinde.

"İddialı bir bina" olduğu her halinden belli. Ama "bitirilemediği... Yıprandığı" da. Sorduk.

"Burası Karadeniz'in en modern hastanesi olarak planlandı... Projesi Amerika'da hazırlandı" dediler.

Bu defa Belediye Başkanı Ahmet Yirmibeşoğlu'na sorduk

- Neden bitirilemedi?

- Yavuz Bey... Arsa tahsisi 1991'de oldu... İnşaat 1996'da başladı... Yedi yıldır devam ediyor.

- Yüzde kaçı bitti?

- İnşaat yüzde 70 seviyesinde... Zamanında bitseydi Türkiye'nin en modern hastanelerinden biri olacaktı.

- Ne zaman tamamlanır?

Başkan ellerini havaya açtı.

"Allah bilir" dercesine.

****

Eski Sağlık Bakanı Osman Durmuş, Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesi'ni "iki, üç ayda" inşa edip, hizmete açmıştı.

Demek "isteyince" oluyor.

Bir de "konunun sahibi olunca."

Belli ki "Terme'de iş sahipsiz... Terme sahipsiz."


Fırıncıyla şaka olmaz

Ey Vakfıkebirli fırıncı... Vakfıkebir ekmeğinin sırrını, formülünü tam olarak anlatır mısın?

Fırıncı "odundan... Undan... Mayadan... Ustalıktan" bahsederken...

Belediye Başkanı Yunus Halis Bey araya girdi

- Yavuz Bey... Vakfıkebirli fırıncı, formülü tam tutturamazsa, mesleği terk eder... Bir daha hayat boyu fırıncılık yapmaz... İntihar bile edebilir.

Ve sonra da "bir olay oldu" diye anlatmaya başladı

****

Fırıncı, geceyarısı kalkar.

Pencereyi açar, elini dışarı çıkarır.

Hava sıcaklığına bakar.

Ve ona göre mayayı, suyun miktarını ayarlar. Fırıncının muzip bir komşusu varmış. Fırıncı geceyarısı kalkıp da, elini dışarı uzatınca...

Komşusu da, aşağıya bir mangal koyuvermiş.

Fırıncının eline sıcak gelince...

Hava ısındı diye düşünmüş.

Mayayı, suyu ona göre karıştırmış. Ama sabah ekmek bozuk çıkınca...

Fırıncı kahretmiş

- Bir daha fırıncılık yaparsam anam, avradım olsun.

Yavuz Bey.

Ekmeğin kalitesi, Vakfıkebir'de fırıncının şerefidir, onurudur, gururudur, her şeyidir.

****

Fırıncı, Başkan'ı onayladı

- Doğrudur... Birisi ekmeğime bozuk desin, kendimi asarım.

Ya "şaka olsun diye", fırıncıya "ekmeğin kötü" diyen çıkarsa?

Biz "böyle" konuşunca...

Yanımızdaki Vakfıkebirliler'den biri, kulağımıza eğildi

- Fırıncıyla böyle şaka olmaz... Sakın ha... Bir vukuat çıkabilir.


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Sarı Sayfalar


Sizinkiler
TEMA

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır