|
|
EMRE AKÖZ
Ölümden konuşacaktık
Dün Zincirlikuyu Mezarlığı'ndaki yazıdan söz ettik. Hani gelip geçenin görebileceği biçimde yazılmış olan ayet 'Her canlı ölümü tadacaktır.'
Bu vesileyle bir noktaya değinmek isterim.
Türkiye'de bu tip dini dışavurumlardan rahatsız olan bir kesim var. Böyle bir ibare onları tedirgin ediyor. Aslında hemen her toplumda bu tip simgeler vardır. Hac biçiminde kolye taşıyan ya da üzerinde "İsa'yı seviyorum" yazan tişörtleri giyen Hıristiyan turistleri düşünün. Bunlar son derece normal, olağan şeylerdir.
Ama ülkemizde durum farklı.
Bizde 'laikçi' kesim böyle şeylerden çok rahatsız oluyor. Anında 'hassaslaşıyorlar'. Müslümanlığı çağrıştıran hemen her türlü simge, slogan, resim karşısında sesleri yükseliyor "Eyvah, laiklik elden gidiyor... Yaşam tarzımıza müdahale ediliyor... Kamusal mekanda dinin yeri yoktur... Böyle çağdaşlık olmaz; vs. vs."
****
Tam bu noktada duralım ve soralım 'Her canlı ölümü tadacaktır' ayetinin böyle bir tedirginlik yaratmasının tek nedeni 'laikçi' dediğim kesimin 'takıntısı' mı? Sanırım olayın bir başka boyutu daha var.
Geleneklere ve dinine bağlı olan kesim özellikle 1930-1950 yılları arasında horlandığını, dışlandığını, ezildiğini düşündü. Sadece bir örnek yeter Ezanın Türkçe okunmasını dahi kendilerine saldırı olarak gördüler. (Ara notu Kimin haklı, kimin haksız olduğunu belirlemiyoruz. Kesimlerin görüş ve duygularını saptıyoruz.)
Sistemin nimetlerinden yararlanamayan o kesimin kamuoyu liderleri bunun üzerine dindeki 'öteki dünya' (cennet-cehennem) fikrini ön plana çıkardı. Kendilerine kulak veren kitlelere şu mesajı ilettiler
"Evet bugün eza çekiyorsunuz... Ama unutmayın ki bu iş burada bitmeyecek... Zengin de olsalar, güçlü de olsalar size acı çektirenler de ölüp gidecek... Üstelik kefenin cebi yok... Mallarını mülklerini ahirete taşıyamayacaklar... Orada herkes eşit olacak... Ve yaptıklarının bedelini öteki dünyada ödeyecekler..."
İşte 'Her canlı ölümü tadacaktır' ayeti de o tür yarı dini, yarı siyasi mesajların içinde yer aldı. Bu söz sadece dini bütün insanları uyarmak için değil ('hiç ölmeyecekmiş gibi çalış, yarın ölecekmiş gibi dua et'), aynı zamanda 'karşı tarafa gözdağı vermek için' de kullanıldı.
Zaten tam da bu yüzden bazı modern Müslüman düşünürler şu tip sorular attı ortaya "Neden İslam'ın güler yüzlü yönünden söz etmiyorsunuz da... Sürekli ölümden, günahtan, cehennemde yanmaktan bahsediyorsunuz? Niçin insanları korkutuyorsunuz?"
****
Demem o ki mesele sadece uzun ve sağlıklı yaşamayı kafasına takmış olan modern insanın ölüm karşısındaki rahatsızlığından... Dünya malına ve yeryüzü iktidarına sahip olmayı en büyük ülkü haline getirmiş kapitalist bireyin ölümü görmezden gelme çabasından ibaret değil...
Bu rahatsızlığın ardında yukarıda anlatmaya çalıştığım türden bir sosyopolitik saflaşmanın da etkisi olsa gerek.
Yürütme başlık
Bu yazının başlığı Metin Altıok'un aynı adlı şirinden alınma. İşte bu güzel (ve uzun) şiirden bir bölüm
(...)
Gel ölümden söz etmeden önce
Bir şeyler içelim seninle.
Buğulu bir bardağın içinde,
Buzlu ve limonlu votkayla birlikte
Konuşalım ölümden,
Bir samanyolu olsun masamızın üstünde.
Hadi gel konuşalım,
Sulanmış bir taşlığın serinliğinde.
Akşam sefaları içinde,
Bir masa, birkaç sandalye
Ve ikimiz ölümden konuşalım,
Senin ağzında gül, benimkinde menekşe.
(...)
'G-string'e devam...
Geçen gün T-box'ın g-string tipi külotlarının reklamına değindik ya... Bir arkadaş bu vesileyle sordu "G-stringteki yeni modayı biliyor musun?" Şöyleymiş Bazı 'cesur' (bu tip durumları anlatmak için kullanılan klasikleşmiş magazin terimi) kadınlar; ince, beyaz, yazlık pantolonların içine siyah ya da kırmızı g-string giyiyorlarmış. Sonuç Yeteri kadar dikkatli olmayan gözlerin dahi fark etmemesi mümkün değilmiş bu hareketli manzarayı.
Normaldir. 'Gösterme' çağındayız. Kim, neyi varsa onu gösteriyor. Tabii poposu büyük olan ya da olmasa da büyük olduğunu düşünen kadınlar ise hala bellerine bir şeyler bağlıyor.
* Bir okurumuz aynı ilana bakmış. Soruyor "Pink Floyd'un böyle bir albüm kapağı yok muydu?" Sanırım hafızası onu yanıltmış. Evet gerçekten de havuz başında yan yana oturmuş kadınları arkadan gösteren bir fotoğraf vardır. Ve kadınların sırtına Pink Floyd'un albüm kapakları resmedilmiştir. Ben bu fotoğrafı geçen yıl, Sabah Pazar'da yayınlamıştım. Bir kez daha hatırlayalım...
* Bizim reklam servisine, T-box reklamının cumartesi günü niye Sabah'ta olmadığını sormuştum. Şaka yapıyordum tabii. Birlikte eğleniyoruz. Ancak bir internet sitesi bu gırgır yazıyı "Sabah'ta kriz" filan diye duyurdu. Çüş yani! Bunlar 'kriz'in anlamını bilmiyor galiba. Frenklerin 'sense of humour' dediği, 'espri duygusu'ndan nasiplerini almadıklarını söyleyeceğim ama... O da değil. Çünkü işlerine geldiğinde espriyi de anlıyorlar, kinayeyi de...
YİNE ŞAPKA SORUNU
'Şapkalar' konusundaki politikamı biliyorsunuz Bir kelimenin diğeriyle karışma olasılığı bulunduğunda 'şapka'yı kullanıyorum 'Hala' ve 'hâlâ' ya da 'alem' ve 'âlem' gibi... Ama örneğin 'rüzgar' kelimesindeki 'a'ya şapka koymaya gerek görmem, çünkü başka bir kelimeyle karışmaz. Ancak şu sıralarda teknik bir sorun var. Şapkaları masaüstü bilgisayarda yazarken değil de sonradan koyuyoruz. Tabii bu kez de hata oranı artıyor. Yakında sorun halledilir; eski uygulamamıza döneriz. Duyarlılık gösterip bizi uyaran okurlara duyurulur...
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|