kapat
14.07.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL

ASLI AYDINTAŞBAŞ


Ertesi gün

Tayyip Erdoğan, geçen hafta 72 saatlik bir süre içinde ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'le bir değil, iki değil, tam üç kez konuştu. En duygusal olanı, Süleymaniye'deki Türk askerleri gözaltındayken gerçekleşen ilk konuşmaydı. Kızgınlığı ses tonundan belli olan Erdoğan, bir ara Cheney'nin "Merak etmeyin, durumları iyiymiş," açıklamasını yarıda keserek, "Bana bunu söylemeyin. Ben hapis yatmış adamım. Tutuklu olmak nedir bilirim" demiş. Duygusal mı? Evet. Ama aynı zamanda dozunda bir tepki. Bu telefon görüşmeleri, geçen haftasonu "gidip-gelen" Türk-Amerikan ilişkilerinde yepyeni bir "iletişim ekseni"ne işaret ettiği için son derece önemli. Aralık ayında Beyaz Saray'daki yüzyüze görüşmede, Erdoğan ve George W. Bush arasında özel bir samimiyet oluşmamıştı. İki lidere de yakın isimler, daha sonraki aylarda yapılan telefon görüşmelerini "kibar" ya da "saygılı" diye nitelendiriyor. Ama bu, "sıcak" ya da "kişisel" demek değil. Amerikan lideri, uluslarası ilişkileri "enseye tokat" yüzeysel dostluklar çerçevesinde yürütmeyi seviyor. Belli ki Teksaslı Bush ve Kasımpaşalı Erdoğan'ın frekansı tam tutmamış.

İlişkiler hangi noktada?
İki ülke arasında tezkere ve Irak savaşı nedeniyle daha sonra yaşanan türbulans da olaya tuz biber ekti. Cheney ise apayrı bir tip. Serinkanlı, soğuk ve uzun vadede Türkiye'nin önemi konusunda gerekli tarihsel perspektife sahip. Kuşkusuz Sempati Güzeli değil. Ama Washington'da gerçek anlamda ipleri elinde tutan adam. Bu yüzden Erdoğan ve Cheney arasındaki direk telefon hattı, önümüzdeki dönemde Ankara ve Washington arasındaki ilişkinin yeni bir raya oturmasında kritik rol oynayacak. Peki Süleymaniye krizi ve üç telefon görüşmesi sonrasında, ikili ilişkiler nerede? İşte bazı saptamalar

1. Kriz, büyük ölçüde Kuzey Irak'ta görev yapan CENTCOM'a bağlı Amerikalı komutanların, kendi insiyatifleriyle hareket etmesinin sonucu. Bu TSK ve CENTCOM arasındaki ilk gerilim değil. Orta kademeli Türk ve Amerikan askerleri, farklı sebeplerden dolayı birbirlerinin varlığından kuşkulu, hatta tepkili.

2. Buna karşın krizin çözümünde hem Ankara, hem de Washington'da askeri ve siyasi hiyerarşinin en tepesindeki isimlerin gayretleri etkin oldu. Amerikan tarafına bakarsak, Cheney, Wolfowitz ve Colin Powell, Süleymaniye olayının "yanlış" olduğunu düşünüyor; açıkça söylemeseler bile Türkiye'nin itirazlarını haklı buluyor.

Özür yerine barış gücü
3. Türk-Amerikan ilişkilerinin temel parametreleri değişti. Türkiye artık 1990'lı yıllarda Saddam rejimini kontrol altında tutmaya çalışan ABD için "olmazsa olmaz" bir konumda değil. Ama bu Washington'un Türkiye'yi gözden çıkarmaya hazır olduğu anlamına gelmiyor. İlişkilerin yeni parametresi, Irak'ta işbirliği düzeyinde gelişecek.

4. Önümüzdeki dönemde (muhtemelen Abdullah Gül'ün Washington gezisinde) Dışişleri Müsteşarı Uğur Ziyal'ın geçen ay sunduğu Irak'ta işbirliği paketinin bazı maddelerinin kabul edilmesi, bu çerçevede Irak'ta istikrarı sağlamak amacıyla Türk barış gücünün bu ülkeye yollanması beklentisi var. Amerikalılar artık istekli. Bu, belki de beklenen "özür".

5. Türk-Amerikan krizlerinin bu derece medya önünde yaşanması, ikili ilişkilerin en büyük açmazı. Her iki ülkede de liderlerin artık Türk kamuoyunda esen Amerikan düşmanlığını geçiştirmek yerine ciddi bir fenomen olarak ele alması gerek. Uzun vadede Ankara, kamuoyunun bu derecede tepkili olduğu ABD ile ortaklık istiyor mu? Washington ise, aslında kendisinden nefret eden bir ülkeyle dostluk istiyor mu? Bu sorular, artık halının altına süpürülmeyecek kadar kritik hale geldi.


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


TEMA
Sarı Sayfalar


Sizinkiler
ArboMedia

Copyright © 2002, Bilgin Elektronik Yayıncılık ve İletişim A.Ş. - Tüm hakları saklıdır