|
 |

EMRE AKÖZ
Elmayla armudu karıştırmayın
Seksenlerdeki Turgut Özal iktidarından sonra bir fıkra çok sevilir oldu...
Hani adam cehennemi geziyor. Kazanlar fokur fokur kaynıyor, günahkarlar bunların içinde acı çekiyor. Kazandan kurtulmak isteyenleri zebaniler sopalarla kafalarına vurup geri gönderiyor. Ancak bir kazanın çevresinde zebani yok. Sebebini soruyor adam... "Haa, o mu, Türkler'in kazanı" diyorlar, "çıkmak isteyene diğerleri izin vermiyor. O yüzden de bu kazının başına zebani dikmeye gerek görmedik."
****
Türkiye'de gerçekten de değişik işler yapmaya kalkanlar engellenir. "Ne yani, eski köye yeni adet mi getiriyorsun" denir. Peki bu engellemeyi en çok hangi kesim yapar? Elbette ki gizli iktidarını yitirmekten korkan devlet bürokrasisi. Bizim bürokrasi dünyaya açılmaya, liberalizme, demokratikleşmeye, özgürleşmeye karşıdır. Örneğin AB sürecini baltalar. Siyasilere olmadık tuzaklar kurar.
Evet Türkiye'de böyle bir durum vardır. Vardır ama her türlü eleştiriyi de buna bağlamak ve "Yıpratmayın, engellemeyin" demek doğru mudur?
****
Lafı bağlayacağım yer Tarkan'ın son albümü. Mal ortada En büyük, en değerli şarkıcılarımızdan biri olan Tarkan aceleye getirilmiş bir albüm çıkardı.
Albümün hit parçası 'Dudu', 'Kuzu Kuzu'nun kopyası gibi. Ama Kuzu Kuzu 10 üzerinden 10 alırsa, Dudu 10 üzerinden 7 ancak eder.
'Uzun İnce Bir Yoldayım'ı seslendirmiş. İyi etmiş. Ancak dinleyin bakalım hiçbir özgünlük var mı bu yorumda!
Bazı şarkı sözleri neredeyse gülünç. Sektör dergilerinin arka sayfalarındaki şiir köşelerine gönderilen cinsten manzumeleri andırıyor.
Benim fikrim bu. Benzeri yorumları baÅŸkaları da yapıyor. Åimdi bunları söyledik diye Tarkan'ı yıpratıyor muyuz? BaÅŸarısını engelliyor muyuz? Onu kazanın içine mi çekmiÅŸ oluyoruz?
İlgisi yok! Söyleyin bakalım Tarkan'ın esaslı bir albüm yapmasını kim engellemiş?
"Efendim, biz dinledik, hoşlandık" deniyor. Hoşlanmayın diyen mi var? Almayın bu albümü, diyen mi var?
Geçen akşam bir eğlence yerindeydim. 'Dudu' çalıyor millet dans ediyor. İyi de dans etmek neyin ölçütü? Aynı takım Davut Güloğlu'nun 'Katula'sıyla da aynı şevk ve heyecanla hoplayıp zıplıyordu. Canın çekiyorsa çıkar oynarsın; yeter ki parça ritmik ve hızlı olsun...
Özetle Türkiye'nin yeni atılımları engelleyen sistemi başka şeydir, Tarkan'ın yeni albümünün eleştirilmesi başka şey... Birbirine karıştırmayalım.
Fatih Tekke'nin büyük ayıbı
Dün okuduğum küçük bir spor haberi beni gerçekten üzdü.
Biliyorsunuz Trabzonspor geçenlerde Austria Wien ile bir hazırlık maçı yaptı. Hakemin kötü yönetimi sebebiyle bordo mavili futbolcuların tepesi attı. İtiÅŸ kakış derken Fatih Tekke yan hakemi yumrukladı. Åimdi ağır bir ceza ile karşı karşıya...
Böyle bir durumda futbolcunun ne yapmasını beklersiniz? Her şeyden önce cidden üzülmesini ve samimiyetle özür dilemesini herhalde. Çünkü yaptığı hareket sadece kendisini değil kulübünü de bağlıyor.
Peki Fatih Tekke ne demiş? Okuyoruz "Daima 'önce kulübüm' dedim. Demek yanlış davranmışım. Artık Trabzonspor'da aynı duyguları taşımam imkansız. Eski Fatih olamam. İnsanlar emek verdikleri kurum tarafından böyle zamanlarda sahiplenilmek ister. Üzgünüm, ben bunu görmedim. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak."
****
Tekke'ninki vahim bir anlayışın tezahürüdür. Ne demek hakeme yumruk atmak? Hem de sıradan bir özel maçta... Sen profesyonel bir futbolcu olarak böyle sorumsuzca, ahlaksızca davranacaksın... Ondan sonra da koskoca kulübün bu vahim olay karşısında sana arka çıkmasını isteyeceksin. Bu aşiret zihniyetidir "Bizdendir, o halde yaptığı en kötü şeyde dahi korunmalıdır."
Bence Tekke'nin bu tavrı ve beklentisi Nouma'nın yaptığı "tombala" hareketinden daha kötü Hakemi hiçe sayıyor... Kuralları tanımıyor... Sporcu ahlakını çiğniyor... Kendisine milyarlar veren kulübün itibarını zedeliyor... Ceza alarak takımın gücünü azaltıyor... Ve bütün bunlara rağmen hala desteklenmek istiyor. Bu arkadaşa birisi Trabzonspor'un bir aşiret, bir çete, bir derin devlet örgütü değil; yasalara, yönetmeliklere, spor ahlakına bağlı profesyonel bir kulüp olduğunu hatırlatmalı. Daha doğrusu öğretmeli!
SuperFresh riske girmiÅŸ
Bizim buzdolabının derin dondurucusunda SuperFresh'in King adlı hazır pizzasından mutlaka vardır. Evde yemek olmayınca bir tane çıkarırız. O haliyle sıradan bir pizzadır. Ancak üstüne bol miktarda kaşar peyniri serperiz. Dolapta kalmışsa sucuk, salam filan da koyarız. Fırından çıktığında üstüne kırmızı pul biber ve kekik eker, biraz da sızma zeytinyağı gezdiririz. Nefis olur! Bu sayede nice aç gecemizi ya da sabahımızı kurtardık.
Geçenlerde bitmişti, yeniden aldık. Ancak SuperFresh, King'in malzeme formülünü biraz değiştirmiş. Birkaç başka şeyin yanı sıra soğan da koymuşlar.
Bence bu bir hata. Örneğin ben soğana bayılırım. Pişmişini de, kurusunu da, tazesini de ayıla bayıla yerim. Ama pizza malzemesi olarak hiç ama hiç hazetmem.
Ayrıca bazı insanlar soğanı hiç yemez; kokusuna, lezzetine tahammül edemez. Özellikle şirketlerde çalışanlar beyaz yakalılar arasında sevseler dahi soğandan uzak duran çoktur. King pizzanın tüketicileri arasında bu tiplerin hatırı sayılır bir oranda olduğunu tahmin ediyorum.
SuperFresh'in gıda mühendisleri ve çeşnicileri bu işi bir daha düşünsün.
ÇAÄDAÅ, LAİK AMA TUTUCU
Kendilerini 'çağdaş ve laik' diye niteleyenlerin aslında ne kadar 'tutucu' olduğuna bir örnek... Sosyal bilimci İlhan Kaya anlatıyor "ABD'deki özgür ortamdan en az etkilenen Türkler, elitist laikler. Buradaki demokratik ortamı Türkiye'ye taşımak gibi bir çaba ve istekleri yok. Görünüş ve yaşam tarzı olarak Batılılaşmışlar ama ABD'nin farklılıkları kabul eden demokratik anlayışından uzaklar. Hatta Türkiye'deki laiklerden bile daha katılar bu konuda." (Zeynep Güven'in New York'ta yaptığı röportajdan, Hürriyet, 13 Temmuz.)
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|