|
|
ÖMER LÜTFİ METE
Büyüklerimizin bir bildiği yokmuş
AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Verheugen, dün alıntıladığım "Türkiye'nin tam üyeliğine inanmıyorum" şeklindeki sözlerini yalanladı. Bu satırlar yazılırken henüz haberin, hem de Verheugen'in söylediği gibi "Tek kelimesi bile doğru değil" yargısını hak edip etmediğini kesinleştirebilmiş değilim. Ancak, öyle anlaşılıyor ki, Verheugen benzer şeyler söylemiş. Belki de özellikle kıvırmaya, hatta tam inkara elverişli bir açıklama yapmış.
Bu durumda, başka belirtilerin de etkisiyle, AB'nin Türkiye ile "tam üyelik iddianızı tartışalım" pazarlığı yapmaya hazırlandığı kanaatindeyim. Verheugen, bu pazarlığın ön yoklamalarına girişmiş gibi.
Ayrıca ABD'nin de Türkiye-AB ilişkisine çekince koyduğuna inanıyorum
"Ben alın diye bastırırken Türkiye'yle dalga geçiyordunuz. Şimdi bana ters düştü diye Türkiye'ye kucak açmanız, benimle ciddi bir çatışmaya girdiğiniz anlamına geliyor. Bunu göze alıyor musunuz?"
Her durumda Türkiye'nin çırılçıplak yalnızlığı açısından değişen bir şey yok.
Verheugen'in dediği gibi o haberin "tek kelimesi bile doğru değil" ise dahi!
ABD'nin itirazı halinde Brüksel Türkiye'yi tam üyeliğe alma iradesi sergileyemez. Hele de ABD şahinliği AB'nin en azından yarısını içten fethetmişken!
Küskün doruklar ne öğretiyor?
Bu arada, çıplak yalnızlığımızı hakkıyla anlamamız için dış katkılar da sürüyor
Bölücü eşkıya adeta özel zamanlama ile "Ben bu masada artık bir ABD kartıyım" der gibi sahne alıyor.
Artık mışıl mışıl uyumak kolay değil.
Sinecek, kahredecek halimiz de yok. Bugün, ulus devlete müsveddesinin cesedi başında ağıt yakmaya değil, düşünmeye ihtiyacımız var.
Biliyoruz ki halkımızın tam silkinişi zaman alacak. Ancak vatandaşın, kerametleri kendilerinden menkul kadrolara esir düşme oranı hızla geriliyor.
Asıl uyanış, "Ulus devlet müsveddesi"nin erkanında.
Çaresizlik onlara kendi çapsızlıklarını kavratıyor.
Bu zorlu coğrafyada "devlet etme"nin çetinliğini gördükçe "hacim"lerinin yetersizliği, gizli aynalarda yüzlerini kızartıyor.
Çocuklarımıza itiraf edelim
Orta çap insanların ortaçağa dönüştürdüğü bu çığırda; en yeteneksiz zavallıların bile umutları kamçılandığı için ABD şahinliğinin işgalinden önce kof kadroların istilasını yaşadık. Buna, kof adamların kendilerinden daha kof kişilerle çalışma kuralı eklenince, çapsızlık sistemin zirvelerini fethetti.
İkinci kurtuluş savaşı
En beteri de, bu netameli coğrafyada tutunmanın bir numaralı şartı olan cesaretimizin feci şekilde törpülenmesi. Öyle olmasaydı, her biri birer "mutlak fedai" olarak yetiştirilmiş "özel asker"lerin, yüreksiz rambolara telefat verdirmeden teslim alınmaları mümkün müydü? Bu kahramanları frenleyen; büyüklerinin "ABD kompleksi" ve kendine güven fukaralığıdır.
Şimdi; "ulus devlet müsveddesi"nin her santiminde, aşağıdan yukarıya doğru çarpıcı bir "kalite" ve "kişilik" sorgulamasının başladığını biliyorum.
Kof mahremlik, yürekli dinamikleri artık "büyüklerimizin bir bildiği vardır" diye avutamıyor.
Bu da ilk adımda "yalama karakter"i tehdit ediyor, yükselmek için her şeyini feda etmeye hazır kaypak işbirlikçilere karşı sessiz bir savaş başlatıyor.
Dava; "Türkiye'nin çakıl taşını vermeyiz" diye diye tamamını peşkeş çeken nesillerin arkasından, ülkeyi yeniden ve belki tek tek çakıl taşlarından başlayarak geri alma mücadelesidir ve tabii ki uzun sürecektir.
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|