Medyayı kılıç kesmez, bir acı söz öldürür..
Yukarıdaki başlıkta dertli halime bakıp da özüm için içlendiğimi sanmayın.. Ben sazımda düzen kurarken medya leşkerleri ile Baba'nın hallerine bakıyorum..
Yakup Cemil meselesinde onlara
ar gelen nedense bana dar geliyor..
Kabahat medya leşkerlerinde. Gündemimizin tepesine durduk yerde düşen "Medyamızda Yakup Cemiller var mı?" tartışmasına kendileri sebep oldu..
Gerçi "Kudretinden verir balı, bahanesi olur arı.." fikrinden gidenler için böyle bir tartışma kaderimize yazılmıştı ve kaçınılmazdı.. Diyelim ki doğrudur.. Ancak şimdi başlaması icap etmezdi..
***
Bu kavanoz dipli dünya bir "etme bulma dünyasıdır" ki kimsenin yaptığı yanına kalmaz..
Sen medya olaraktan kalkıp "Onuncusu da ben oluversem ne lazım gelir?" diyen dokuzuncu cumhurbaşkanımızın yolunu kesersen, o da karşılığını böyle verir işte..
Koskoca Baba'yı 75 yaşından sonra Çankaya'dan indirip muhacir ettiler, İstanbul'da emekli dairesi baktırdılar yetmedi.. Üstüne üstlük bir de unutturmaya kalktılar..
Alın size konu..
Baba demeç verir, dinleyeni çıkmaz.. Akıllar fikirler takdim eder, üzerine iki satır köşe yazısı yazılmaz.. Fötr şapkası elinde bir ziyarete gider.. Dansöz Asena'yı çifte kameramanlarla takip edenlerin haberi bile olmaz..
Hele TRT'nin nankörlüğüne ne demeli? O dahi Baba'yı izletme zahmetine girmedi.. Bu dayanılacak bir şey değildir..
Nitekim bu memleketin siyasetine kırk yıl hükmetmiş Baba da daha fazla dayanamadı.. Geçen hafta bir muhabire kendini tutamayıp "Siyaset için yanıp tutuşuyorum.." dedi..
Eskiden böyle bir lafı ele geçtiğinde dokuz sütunluk manşeti az bulan gazete editörleri "Yanıp tutuşmalı.." bir başlığa iç sayfalarda iki sütunluk yeri ancak lütfettiler..
Üstünde de öğrendiği tek şarkıyla sahnelerde yirmi sene geçirmek iddiasında bir popçu kızın haberi.. Baba'nın yerinde ol, gel de çıldırma.. Gel de intikam alma.. O da tuttu;
- "Köşe yazarlarının içinde Yakup Cemiller var.." deyiverdi.. Başımıza iş çıkardı..
Başımıza iş çıkarması şundan..
Bir yandan oturup "Basında Yakup Cemiller yoktur.." diye hamamın namusunu savunacaksın bir yandan da "Yakup Cemil de kim yahu? Fener mi transfer ediyor?" diye soracaklara dert anlatacaksın..
***
Yakup Cemil, İttihat ve Terakki'nin fedaisiydi..
Bu olmadı.. Baştan almak lazım.. İttihat Terakki Abdülhamit'i darbe ile tahtından eden siyasi amaçlı bir cemiyetti.. Sonradan siyasi partiye dönüşüp memleketin kaderini eline aldı..
Yakup Cemil de bu harekatın kadrosu içinde yer alan bir subaydı, ayrıca elindeki tabanca ile o yıllarda çıkan her türlü fikir ihtilafına arabulucu olurdu..
İttihatçıların görüşlerine karşı çıkan herkesi ikna ederdi.. Yakup Cemil tarafından vurulduktan sonra İttihatçılar'ın fikrine karşı çıkan tek bir kurban bile tesbit edilememiş olması onun "ikna gücünü" gösterir..
Birinci Dünya Savaşı'nda işler ters gitmeye başlayınca hürriyet kahramanımız Enver ile Talat Paşalar aralarında "Bu Yakup bizi de ikna etmeye kalkmasın?" diye konuşmaya başladılar..
O günlerde Yakup Cemil savaştan çekilip, İngilizlerle tek başına barış yapılmasını savunuyordu.. Ayrıca Osmanlı yönetiminin Mustafa Kemal'e teslim edilmesini..
Sonunda tutuklandı, idama mahkum olduğunda iki tabancası belindeydi.. İnfazdan iki üç saat öncesine kadar tabancalarını istemeye dahi cesaret edemediler.. Kurşuna dizilmeye güle eğlene gitti..
Hatta canı çektiğinden yol üzerinde gördüğü sergiden bir de karpuz aldırdı.. Kendisini infaza götüren faytonda karpuzundan bir dilim yiyip, idam mangasının önüne öyle çıktı..
Nerede öyle yiğit?
Şahsen Baba'nın "Köşe yazarları arasında Yakup Cemiller var.." lafından gocunup da cevap yetiştirilmesi fikrinde değilim.. Bu köşe yazarlarına Baba tarafından yapılmış en büyük iltifattır..
Cümlesini, hatta yazılarını "Lütfen biraz sevgi.." diye bitirenleri dahi mangal yürekli babayiğit hesabına katmaktadır.. Adamın sıfatına göre sille vurmaktır..
Lakin tartışma başladı bir kere.. "Armut dalda, dal yerde.. Bülbül öter her yerde.." hesabı aklı eren, ermeyen tartışmaya katıldı.. Artık bu saatten sonra "Baharın kokusu yaz ile gelir, bizim sürü önünde kaz ile gelir.." demeden olaya karışmam icap etti..
Benim konuya maydanoz olmamın sebebi sadece budur..
***
Gelelim iddiaya!!
"Medyada Yakup Cemiller var mı?" sorusuna göğsümü gere gere "Vardır.." diyemem ama "Medyada Baba Tahirler var mı?" diye sorsalardı "Ühüü.." çekip elimi sağdan sola sallardım..
Baba Tahir, Osmanlı döneminin gazetecisi.. O dönemin medyasına getirdiği teknikler açısından bugün dahi birilerine rehber olduğu besbelli..
Temsil, oturduğu yerden "Terkos gölüne düşen bir domuz boğuldu.." diye haber yaparmış.. Domuz mundar bir hayvan olduğundan düştüğü yeri de mundar edecek tabii..
O zamanın İstanbul'u içme suyunu buradan alıyor.. Terkos'u işleten yabancı şirket telaşlanır, haberin doğru olmadığını anlatmak için Baba Tahir'e koşarmış..
Baba Tahir de tam bir araştırmacı gazeteci..
Şirketten yüklü bir zarf almadan katiyen ikna olacaklardan değil.. Ama bir kere ikna olduktan sonra da hakkaniyet ölçüsünden şaşmayan bir haberci.. O saat düzeltmesini koyar, mağdurun hakkını verirmiş:
- "Terkos gölüne düşen hayvanın domuz değil, keçi olduğu anlaşıldı.. Müslümanlara geçmiş olsun!"
Özümün Baba'nın lafından alınacak bir durum yok, diye tutturması bundandır.. Keşke olsaydı.. Medyanın yiğitleri köşelerinde dikilip naralanacaklarına, ellerine silah alıp sorunların üzerine öyle gitselerdi..
O zaman görürdünüz medya savaşı nasıl oluyor!
Kıssadan Hisse: Avcı olan silahlanır, atlanır.. Medya yiğidi her cefaya katlanır..
|