Modernleşme makyajı akarken
Ayak bastığım andan ayrılıncaya kadar, sürekli istasyon arayan bir radyo gibi düşünmeme rağmen, kimliğini tanımlayamadığım hiçbir kente rastlamamıştım.
Bu 'ilk'i Adıyaman oluşturdu.
Köye de, kente de benzemiyordu. Kromozom silsilesinde aksaklık olan bir kasaba gibiydi. Şehrin girişi ve ana merkezindeki yollar toz toprak içinde ve delik deşikti. Ağır tahribata uğramış patika irisi bir yoldan bir yerleşim merkezine girmek alışılmış kent ölçülerini hızardan geçirmekteydi.
Olağanüstü bir kültürel mirasa, petrole, baraja, çok kaliteli tütün üretim imkânlarına sahip olmasına rağmen sürekli yoksullaşan bir kentti Adıyaman.
Devlet hantallığına bulaşmamış, sorunlara hakim bir valiye ve halktan kopmamış milletvekillerine rağmen, burası zenginlik üretmekten çok uzaktı.
Fehmi Koru ile birlikte Diyarbakır Barosu'nun davetlisi olarak "Demokrasi ve İnsan Hakları" konusunu tartışmak için gittiğimiz Adıyaman, ne yalan söyleyeyim, tartıştığımız bu kavramları doğuran üç asır önceki İngiltere'den daha eskilerde yaşar gibiydi.
Adıyamanlılar'ın toplantıya gösterdikleri büyük ve dinamik ilgi alttan alta burada da kuvvetli bir akıntı olduğu hissini uyandırıyordu.
***
Pazartesi günü ise, Kültür Bakanlığı Kütüphaneler Genel Müdürlüğü ile Türk Kütüphaneciler Derneği'nin Kütüphane Haftası'nın açılış konuşmasını yapmak için Ankara'daydım.
Kültür Bakanı İstemihan Talay yurt dışında olduğu için toplantıya Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu katılmıştı.
Cumhuriyetin devlet eksenli modernleştirme mantığının, ne yazık ki, bir makyajdan öteye gidemediği burada da ortaya çıkıyordu.
Klasik müziğe, modern giyimli hoş sunuculara rağmen Türk Kütüphaneciler Derneği Ankara Şubesi'nin yayınladığı basın bültenindeki gerçekler yüz kızartıcıydı.
Türkiye'de elli bin kişiye bir halk kütüphanesi düşüyordu. Hollanda'da ise 1750 kişiye bir kütüphane düşmekteydi. İngiltere'de dört bin yüz kişiye...
Türkiye'de halk kütüphanelerinde on iki milyon kitap varken, İngiltere'de yüz kırk milyon kitap bulunmaktaydı.
Türkiye'de nüfusun binde biri kütüphanelere üyeydi. İngiltere'de ise nüfusun yüzde 57'si kütüphanelere üyeydi.
1422 halk kütüphanesindeki eğitimli kütüphaneci sayısı sadece 263 idi. Üstelik yüksek okul mezunu bu insanlar 290 milyon lira maaşla geçiniyordu. Toplum sanki kütüphaneciye gereksinim duymuyor ve bu mesleği özendirmiyordu.
***
Cumhuriyetin modernleşme projesinin çoktandır tıkandığını hep biliyoruz.
Ancak, Adıyaman ile Ankara hattında yapılan hızlı bir yolculuk, bu tıkanıklığın taşınmaz bir hale geldiğini avaz avaza söylemekte.
Üretim biçimini değiştirmek yerine Batılı gibi para harcamayı ilke edinen Ankara hem modernleşmeyi taşıyamayacak kadar halsizleşmiş, hem de toplumun böyle bir dinamik sağlamasını başaramamış.
Adıyaman'ın durumu ile kütüphaneler ve kütüphanecilere yapılan muamele İngiltere'nin henüz sanayi devrimine başlamamış döneminden bile geri gözükmekte.
***
Avrupa Birliği'ne karşı olan etkin kesimler, cumhuriyetin devlet eksenli tüketime dayalı modernleşme projesinin sahibi görürler kendilerini.
Ne ki, AB tam üyeliğinin ortadan kalkması halinde Türkiye'nin hiçbir toplumsal umudu kalmayacağı gibi, modernleşme projesinin görüntüsü bile çökecek.
Bir dönemi bitirmiş ama yeni bir döneme de başlamamış bir ülkenin çok ağır bir türbülansa tutulması kaçınılmaz çünkü.
Türkiye'nin ve etkin çevrelerin "Avrupa" konusunu tartışırken ülkenin gerçeklerini daha yakından gözlemlemeleri, sanırım, hepimiz için daha olumlu olacak.
|