Başbakan Ecevit'in özerk kurum ve kurullardan şikâyet etmesi bir geriye dönüş şüphesi yarattı ve IMF'yi de rahatsız etti.
"Özerkleştirmede ileri gittik. Bu durumu iyileştirmek için bir kanun çalışmasına yönelik talimat verdim."
Ecevit'in bu sözleri, endişe yüklü bir sürü soruyu gündeme getirdi:
Başbakan, ne oldu da Kemal Derviş'in plan program ve uygulamalarına tamamen zıt düşen bir beyanda bulunuyor?
Acaba "krizi atlattık, artık eskisi gibi işimize bakalım" demek mi isteniyor?
Mesela BDDK bu kadar özerk olmayacak da işadamları çözümleri hükümetten mi bulacak artık?
Eskiden olduğu gibi Ziraat Bankası'na talimat mı verecekler?
Tüm bir yıl boyunca yapılanlar boşa mı gidecek? Mesela Merkez Bankası Kanunu tekrar değişecek de, hazineye enflasyon yaratsın diye finans mı sağlayacak?
Siyasetçi eski gücünü geri mi istiyor?
Dönüş olmayacak
Hemen belirtelim ki, bu tartışma, varsa bile öyle bir tehlikeyi önleyecektir.
Her şeye hakim politikacı tipinin Türkiye'yi sürüklediği ahlâki çöküş ve ekonomik iflâs noktası, çağın gerektirdiği reformları ve özerk kurumları sisteme kazandırmıştır.
Sıkıntı, siyasi etkilemelere dayanıklı bir ekonominin gereği olan bu özerk kurumların, oluşum acemiliğini kriz şartlarında yaşamasından doğmuştur.
Siyasi sorumluluğu ifade eden davul iktidarın omuzunda, ama çözüm, yani tokmak özerk kurumların elinde. Ecevit de "vur deyince öldürdüler" diyor.
Dün Başbakan Ecevit, Devlet Bakanı Derviş ile BDDK Başkanı Akçakoca'ya, özerkliğe karşı olmadığını, kurulların yavaşlığından ve duyarsızlığından şikâyetçi olduğunu söyledi.
Verdiği örnek haklıydı:
"Reel sektörü rahatlatmak amacıyla kredileri yeniden yapılandırmak için yasa gerekiyor denildi. Meclis yasayı hızla çıkardı ama geçen onca zamana rağmen hiç bir somut adım atılmadı.."
Sürat ve cesaret
Ankara Temsilcimiz Bilâl Çetin'in bugünkü yazısında okuyacağınız gibi, Başbakan'ın sözünü ettiği yasal düzenlemeye gerek kalmadan sorunun çözülmesi mümkündür.
Bu biraz da özerk kurum ve kurullarda görevli insanların "Yetkim olsun, iyi maaşım olsun ama sorumluluğum olmasın" mantığından uzaklaşmasına bağlı.
Kurulların yavaşlığı ve işleri yokuşa sürme eğilimi, hükümete alternatif siyaset yürüttükleri yolunda izlenimler uyandırıyor.
İşler açılsın, üretim başlasın diye sorunların çözülmesini bekleyen ticaret ve sanayi kesiminin iktidar üstündeki baskısı bunaltıcı hale geliyor.
Düzen değişikliğinden çıkarları bozulmuş çevrelerin kışkırtmaları da eklenince kurumlaşma adımlarına inanç kayboluyor.
Bu tartışmanın, radikal karar aşamasına gelinmeden açılması hayırlı olmuştur.
Özerk kurumların yaşaması lâzım.
Ama onların da yerlerini ve görevlerini bilerek sorumluluk almakta cesaret ve sürat kazanması lâzım..