AB karşıtlarının hepsini aynı kefeye koymak bugünlerde yapılabilecek en vahim hatalardan biri...
Ortaya atılan bütün fikirlere önyargısız yaklaşmak; iyi niyetle ortaya atıldıklarını varsaymak ve mutlaka her eleştiriyi tek tek ele alıp somut veriler ışığında tartışmak gerekiyor.
Ben kendi payıma her türlü itirazı, endişeyi, tereddüdü pür dikkat dinlemeye hazırım.
Ama şu cümle yok mu şu cümle, "Zaten bizi almayacaklar."
İşte bu cümleye dayanamıyorum.
Tartışma şöyle gelişiyor: AB karşıtımız, önce neden karşı olduğu konusunda bir şeyler öne sürüyor. Söyledikleri karşısındaki tarafından çürütülüyor. Sonra bir şey daha söylüyor, o da çürütülüyor; derken bir daha... Artık iyice sıkıştığı noktada o cümleyi işitiyoruz: "Zaten bizi almayacaklar ki..."
Şimdi ne demek oluyor bu cümle?
Apaçık, "zaten bizi almayacaklar, o zaman boşuna demokratikleşmeyelim" demek oluyor...
"Zaten bizi almayacaklar, devleti boşuna şeffaflaştırmayalım, boşuna küçültmeyelim, siyasi özgürlükleri genişletmeyelim, Kürt meselesini kitleyelim, Kıbrıs'ın halli için uğraşmayalım" demek oluyor.
Şişman bir adam düşünün. Doktor, "kolesterolün var, 20 kilo vermelisin" diyor. Adam sıkı bir diyetle bütün fazla kilolarından kurtuluyor. Sonra anlaşılıyor ki, tahlil yanlışmış; aslında adamın kolesterolü yüksek değilmiş.
Şimdi bu adam, kilo vermekle zarara mı uğramış oluyor? Boşu boşuna kilo verdim diye üzülmesi mi gerekiyor?
Tıpkı bunun gibi, diyelim ki durumu tamamen yanlış tahlil ettik. Aslında AB'nin bizi içine almaktan bir çıkarı da yoktu, buna niyeti de... Bizi oyalamak için bütün o "ev ödevleri"ni verdi. Hepsini yaptık ama oyunbozanlık etti ve almadı.
Peki bu durumda zararda mıyız?
AB'nin işaret ettiği zaaflarımızı, Türkiye'nin üstünden atmak zorunda olduğu fazla kilolar olarak görenlerdenseniz, sonunda AB'ye giremese bile, ülkenin o kilolardan kurtulduğuna sevinirsiniz.
Memnun olmayanlar, sadece Türkiye'nin o fazla kiloların altında ezilmesinden kendilerine göre fayda umanlardır. Toplumun hafiflemesinden, özgürleşmesinden, kendini tüy gibi hissetmesinden; daha dinç, daha cevval olmasından korkanlardır.
Yani mesele, ne AB'nin niyeti, ne şu, ne budur. Mesele sadece bizim, bizden istenenleri kendi kafamızla ve yüreğimizle doğru ve gerekli bulup bulmadığımızdadır.