kapat
20.03.2002
 GÜNAYDIN
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 İSTANBUL
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 SABAH
 FOTOMAÇ
 GÜNAYDIN
 ŞAMDAN
 CİNSELLİK
 EMİNE BEDER
 SABAH PAZAR
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Yalnızlık meleği: İlişkilerin Azrail'i

Hayat aslında yalnızlığa göre kurulmamıştır. Bir yanınız acır hep yalnızken; en çok okşayıp şımarttığınızda bile yalnızlığınızı, canınızı yakar...

Çünkü yalnızlık sevmez kendini, sadece kalkanlarını kaldırıp kendini savunur; duvarlarını örer ve kendi kendine tekrarlayıp durur: İyiyim, iyiyim...

Bazen, üzerine battaniyeyi çekip şöyle terleyerek bir uyusa, iyileşeceğini sanan ateşli hastalar gibidir yalnızlar.

En berbat ilişkilere bile gösterilen tahammülde insanın canını yakan yalnızlıkla keskin kavgasının izleri görülür.

Ama... Ama ilişkileri yıpratan kavgaların altında da yalnızlığın çağrısı yatar alttan alta; tarafların yalnızlık arayışları yatar...

Bir akşam sevgilinizle yan yana televizyon seyrederken geliverir Yalnızlık Meleği; ölümcül bir hastanın yanıbaşında dikilen Azrail gibi...

Ya da biriniz mutfakta yemek yapar, ötekiniz banyoda oyalanırken evin içinde beliriverir.

Yalnızlık Meleği:"İlişkilerin Azrail"i...

"Bak yine aklın başka yerlerde, bak elini tutmasan zaten o da yanındayken bile varlığını unutacak halde..."

Böyle fısıldayıp durur.

"Yalnız olsan çekmezsin bu saçmalıkları; eğlenecek neler bulursun!"

Günler öncesinden hazırlanan bir plan, serin, yağmurlu (açıkçası depresif) bir gecede taraflardan biri tarafından bozulunca ("Ben gitmek istemiyorum, sen git!") kanatlarını sevinçle çırpar melek! Kendi sevincini, sizin sevincinizmiş gibi yutturmaya çalışır Yalnızlık Meleği...

"Ben gitmek istemiyorum" sözü bir anda; içine ilişkinin bütün tarihini alır; bütün çelişkilerini, bütün çatışmalarını uyandırır, yılanı uykusundan uyandırır gibi...

Eski sevgililer yüklü ve ağır ağır yol alan bir kamyon gibi ilişkinin orta yerinden geçmeye başlar.

Eski "tek tabancalık" zamanları; geçmişte kalmış "özgür kız" maceraları uzaktan el ederler.

Yalnızlığı "geleceğin güzel fırsatlar ülkesi" olarak pazarlar Yalnızlık Meleği; güzel adlar takar onlara; "özgürlük" der, "yenilik" der; şu der, bu der... Nasıl yalancı, nasıl fındıkçıdır böyle zamanlarda; nasıl baştan çıkartıcıdır!..

Aşklarımızın meşklerimizin ana yakıtlarından birinin "yalnızlığa katlanamayışımız ve yalnız kalmaktan korkumuz" olduğunu aklımıza getirmeyiz.

Modern çağ ilişkilerinin başka bir yönü daha var: Bu ilişkiler hoş ve iddialı idealler, güzel sevgi sözcükleri ve "test edilip onaylanmış" duygular üzerine kuruludur. Ama yelkenlerini şişiren rüzgarlar küçüklü büyüklü heyecanlardır.

Herkes bilir fakat sadece "itiraf.com"lara veya yakın arkadaşlara söylenir ki, "heyecan yoksa sevgi solmaktadır."

Neyse artık o heyecan, kimse bir türlü tam olarak tarif edemez.

Popüler bir dergi, gazetelerin Pazar ekleri veya uyduruk özlü sözlerle doldurulmuş televizyon programlarında verilen "fikir"lere göre belirlenir bazen o heyecanlar...

Bazen de ara ki o heyecanı, bulasın!..

Bazen heyecansızlığı bastırmak için en heyecanlı sevişmelere; bazen de heyecan olsun diye durup dururken armağanlara boğulur ilişkiler...

Yine de hangi ilişkinin içine "heyecan arayışı" denen kurt düşerse, yer bitirir o ilişkiyi.

Ve yalnızlığın çağrısı böyle böyle çentik atar en gümüşi aşk kabzalarına bile...

Böyle böyle uzar, upuzun bir yol olur; salondan yatak odasına giden koridor...

Böyle böyle ışıldar sevgiliyle değil de, arkadaşlarla geçen vakitler...

Ah, işte tam o sırada hain bir unutkanlık çöker içimize!

Yalnız kaldığımızda bizi saracak ayrılık acısının ve geride bıraktığımız sevgiliye duyduğumuz özlemin nasıl şiddetli olacağını bildiğimizi unuturuz.

Ayrılık kapıyı çaldığında pek yakında özgürlükten çok, kimsesizliğe benzer bir hisse kapılacağımızı unuturuz.

Tek başınayken "bozkırların yalnız kovboyu" filan olamayacağımızı; dağda bayırda dolaşan "özgür kız"ın gerçekte tabanlarının yara bere içinde kalacağını unuturuz.

En iyi yalnızlığın bile "cimri"; en sıradan beraberliğin bile "cömert" özellikler taşıdığını unuturuz.

Oysa yalnızız.

Zaten içimizde, hep yalnızız...

Ateşe değen tenimizin nasıl yandığını, ruhumuzun nasıl aynı anda buz kestiğini anlatıp aktaramayacak kadar yalnızız.

Ondan ötesi yoktur!

Ve içimizdeki bu yaraya karşı dıştan ve etkili bir tedavi için de aşktan güzel bir merhem yoktur!



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır