Başka telefon...
- Bugün köşenizde yazan fıkrayı okudunuz mu?
- Evet! Yani ben yazdım zaten.
- Hiç yakıştırmadık.
- Nesi var efendim.
- Orada cennet cehennem geçiyor, kutsal değerlerle dalga geçmişsiniz sanki!
- Beyefendi orada bambaşka bir espri var, kutsal değerlerle dalga geçmek yok ki... Fıkra bu fıkra!
- Başka fıkralar düşünün, bizleri rencide etmeyin.
- Efendim ben kırk yıl düşünsem bu aklıma gelmezdi.
- Artık gelsin.
Bir sohbette bu telefonları İstanbul Milletvekili Mukadder Başeğmez'e anlattığımda ve bir fıkradan, bir kelimeden benim aklımın ucundan geçmeyen anlam yüklemeleri çıkıyor dediğimde... "Bunun adı bilgi kirlenmesi. Sen onlara de ki ben bilgi kirlenmesine uğramadım ve böyle kalmak istiyorum."
Şimdi bu hikâyeler ve "Dünya nereye gidiyor, biz nelerle uğraşabiliyoruz" konusu durduk yerde aklıma gelmedi.
Kurban Bayramı öncesi din alimleriyle görüşmeler çok oldu, 'kurban'dan cuma namazına kadar tartışmalar ekranlara yansıdı.
Geçenlerde Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk'le telefonda görüşürken bana şunu anlattı:
Kurban kesiminde bazı aileler, kana alışsın, korkusuz olsun diye kurbanları 13-14 yaşındaki erkek çocuklarına kestirmişler.
Yaşar Nuri Hoca "Bu nasıl bir kafadır, olacak iş midir" diye yakınıyor.
"Sapla saman karışmış; bin yıldır medeniyeti geriden izliyoruz. O medeniyetin temelinde Müslüman alimler var oysa" diyor.
Zaman kavramı olmayan bir insan düşünün...
Zaman kavramı olmayan bu insan bir saat buluyor.
Hangi çark, neyi döndürüyor, gözlemliyor...
Yelkovan tam tur yaptığında akrebin 1/12 tur yaptığını anlıyor ama, bunun ne işe yaradığını çıkaramıyor.
İşin aslını kaçırıyor.
Hangi din alemine soracak olsanız, Müslümanlık "kolaylıklar, güzellikler dini" olarak geçiyor.
Bunu dünyaya göstermede, medeniyetleri barıştırmada başrol oynayan Türkiye'de bizim önce kendi içimizde açıklığa, sapla samanı ayırmaya ve dinimizi öğrenmeye ihtiyacımız var.