KurbanlIk danalar, koçlar kadar tartışılmayı hak etmiyor muydu emeklilerin çilesi?
Buyrun bakalım; ben de "çile" sözünü kullandım işte!..
Oysa biz bir şeyi "çile" haline getirdik mi; bir toplum kesimini "çilekeş" yaptık mı, onun üzerine düşünmeyi, çözüm üretmeyi gizliden gizliye terk ediyoruz.
"Çilekeştir, çektiği çile yeridir" gibi tuhaf bir mantık işliyor alttan alta...
O yüzden emekli aylığı kuyrukları yüreğimizi "cız" ettirse bile, kafamızı çalıştırmıyor.
Bu çile karşısında duygulanıyoruz, fakat bu ayıp karşısında karar mekanizmalarını harekete geçiremiyoruz.
Bayram öncesi emekli aylığı kuyruklarında yaşananlar utanç vericiydi. Bayram için muhtaç oldukları paraya kavuşabilmek uğruna yaşlı insanlar sisteme "kurban" olup hayatlarını kaybettiler.
Peki kim hissedecek bu utancı?
Bu utancı kim sahiplenecek de, ortadan kaldırmak için çaba gösterecek? Üzüntüyü sahiplenmek kolay, fakat utanç sahipsiz...
Şimdi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı uzmanlarına soruyorum:
Bu çözülemez bir sorun mudur?
Böyle bir kanaatiniz varsa, hiç değilse onu bilelim?
Yoksa... Topu ve suçu emeklilere mi atacaksınız?
Kabahat kimde?
Başka bankaların şubelerine aylıkların EFT yoluyla gönderilmesi, resmi posta dağıtım sistemi yoluyla özellikle çok yaşlılara evlerinde ödeme yapılması, ATM'lerin çoğaltılması ve ATM kullanımının özendirilip öğretilmesi, vb. Bu konuda birçok öneri havada uçuşuyor. Peki yetkililerin çözümleri ne?
(Şeytan dürtüp diyor ki, Avrupa "emeklilerinizi perişan etmeyin" diye sert bir uyarıda bulunsa, bu kuyruklar yine olur muydu? Hani hangi iyi şey varsa, kendimiz için istemiyor, istemeyi bilmiyoruz da, Avrupa istiyor diye yapmaya çalışıyoruz ya!)
* Ben Avustralya'da yüksek lisans yapan bir mimarım. 25 yaşındayım. Buraya geleli daha bir yıl oldu. İnanın buranın medyası beni hayal kırıklığına uğrattı. Trafik kazalarını metrelerce uzaktan çekiyorlar. Buradaki köprülerde her gün birileri intihar ediyor. Bu biliniyor, fakat haber yapılmıyor. Hiç polis baskını veya gece kulübü çıkışı patlak veren kavgalar da göremedim medyada. Bunlar yerine sıkıcı (!) haberler, kültürel ağırlıklı programlar, yenilik haberleri ve siyasal yorumlar var. Bir de yarım saatte bir trafikte kaç kilometre hızla gidebileceğimiz anlatılıyor; sigarayı bırakmak için temas kurulacak kurumların telefon ve adresleri veriliyor... Ah nerede canım ülkemin canım medyası! (A.D. Avustralya)
* Bu mektubu "İkiye bölünmüşüz, tam ortadan" yazınız üzerine yazıyorum. Ben Türkiye'de yüksek lisans okuyan Azeri öğrenciyim. Ülkemde kol gezen adaletsizlik ve rüşvet, herhalde bizden daha gelişmiş olduğuna göre pek yoktur ümidiyle Türkiye'ye geldik. Fakat şimdi Türk meslektaşlarım gibi bütün amacım, öğrenimimi bitirip Avrupa veya ABD'ye gidip oralarda bir hayat kurmak. Azerbaycan'a da, Türkiye'ye de geri dönmeyi düşünmem. Asıl gelişmişlik ölçüsü şu olmalı: O ülkelerde insanların ne kadarı şerefiyle görevlerini yerlerine getiriyor ve getirme kabiliyetine sahipler. (A.Z, Ankara)
* İmajlar dünyasında yaşıyoruz. O nedenle Max Frisch'in aşk tanımına dikkatinizi çekmek isterim: Aşk, maşukun resmi tamamlanınca bitiyor... (S.S. Norveç)