kapat
28.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
Limasollu
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
AB masalı

Varsayalım ki; idamı kaldırdık... Kürtçe eğitimi başlattık... Uyum yasalarını çıkardık... İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 30 maddesini, Kopenhang kriterlerinin tümünü uyguladık... Kıbrıs sorununu da aştık...

Gelin olayı biraz da sulandıralım; kokoreçi yasakladık... Traş fırçasını kaldırıp attık... Kelle paça satan işkembecileri kapattık...

Peki; Avrupa Birliği'ne üye olabilecek miyiz?

Veya şöyle soralım; Avrupa, Türkiye'yi neden içine alsın?

70 milyonluk pazara malını rahatça satması için mi? Bugün de satıyor... Türkiye dış ticaretinin büyük kısmını zaten AB üyesi ülkelerle yapıyor...

Türkiye'ye istediğini yaptırması için mi? Bugün de yaptırıyor... AB ne derse, Ankara selamı çakıyor...

Kaldı ki; bu enflasyonla, bu işsizlikle, bu nüfus yapısıyla kısacası düzelmesi mümkün olmayan tüm ekonomik ve sosyal göstergeleriyle Avrupa, Türkiye'yi içine alır mı?

* Sokaklarında hayvan boğazlanan.

* Halkının bir bölümü mezralarda yaşayan...

* Kan davalarının sürdüğü...

* 14 yaşında kızların para karşılığı evlendirildiği...

* Adaletli gelir dağılımının sağlanmadığı...

* Vergi verene enayi gibi bakılan...

* Kırmızıda durmanın ayıp sayıldığı.

* Rüşvetin egemen olduğu...

* Eğitim düzeyi ilkokul 3 olan

* İmam nikahı ile 4 kadın alınan...

Türkiye'ye kapısını açar mı?

Geçen yıl Avrupa ülkelerini kapsayan araştırmaya göre Fransızlar'ın yüzde 62'si, Lüksemburglular'ın yüzde 65'i, Danimarkalılar'ın yüzde 54'ü, Almanlar'ın yüzde 57'si, Belçikalılar'ın da yüzde 59'u bizi istemiyor... Çok iyi bir tahminle iki Avrupalı'dan biri "Türkiye'yi kabul etmeyin" diyor...

Peki biz nasıl AB'ye gireceğiz?

Demiryolları utancı!
Türkiye'nin iki büyük kenti İstanbul ile İzmir arasında direkt demiryolu bağlantısı yok...

İddia edilen sebep; kamyon ve otobüs lobisinin daha çok para kazanmak uğruna baskıları ve bu baskılara dayanamayan politikacıların devleti yönlendiren "Demiryolları bana demirperde gerisi ülkeleri hatırlatıyor" şeklindeki açıklamaları...

Sonuç; akaryakıt tankerleriyle, kamyonlarla, TIR'larla aynı yolda yan yana seyreden otomobiller ve meydana gelen kazalarda can veren on binler...

Herkes direksiyon başındaki trafik canavarıyla mücadeleye soyunuyor da kimse, "Neden son 50 yılda bir metre ray döşenmedi"ğinin, neden İstanbul'dan İzmir'e, İzmir'den Antalya'ya, Antalya'dan Ankara'ya, Ankara'dan Trabzon'a demiryolu bağlantısı olmadığının hesabını sormuyor...

Kimse yazlıkçıların kullanması için İzmir-Çeşme arasına milyarlarca dolar harcayıp 6 şeritli 90 kilometrelik otoban yapanların yakasına yapışıp, "Bu para ile niçin İzmir ile İstanbul arasına demiryolu kurmadın?" diye bağırmıyor...

Gölcük'e sırtınızı dönmeyin
17 Ağustos depreminin merkez üssü olan Gölcük, 3 yıl içinde her gün biraz daha kötüye gitmiş ve köyleşmiş... Yalova, İzmit ve bir ölçüde de Adapazarı yaralarını sarıp ayağa kalkarken, sanki Gölcük iyice tükenmiş... İki saatliğine uğradığım ilçede konuştuğum herkesi gelecekten umutsuz ve korku içinde gördüm...

Korkuların ortak noktası; 17 Ağustos'u tekrar yaşama endişesi... Ağır hasarlı binaların yıkılma yerine onarılması... Çaresizlikten bu binalarda oturulması...

Geleceğe yönelik umutsuzlukların nedeni ise; varlıklı ailelerin ilçeyi terketmeleri, politikacıların da Gölcük'e sırtlarını dönmeleri... Hatta bir Gölcüklü lokanta sahibinin deyimi ile "Ne haliniz varsa görün" demeleri...

Gölcük tekrar ayağa kalkmalı... Gölcüklüler hayata sarılmalı... Bunun için Kocaeli Valisi, Kocaeli milletvekilleri Gölcük'ü kanatları altına almalı... Hatta Donanma bile Gölcük için seferberlik başlatmalı...

28 Şubat 1997'den bugüne! Ne değişti?
Dönemin Başbakanı Erbakan'ın çöl çadırında Kaddafi'den yediği fırçayı, sarıklı-cübbeli tarikat şeyhlerini Başbakanlık Konutu'nda ağırlayışını, şeriatçılara verilen tavizleri ve bunların sonunda 28 Şubat 1997 tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu'nun hükümete gösterdiği kırmızı kartı hatırlayın... Ve bugüne gelin bakın; ne değişti?

Erbakan'ın yerini Tayyip aldı... Hâlâ sarıkla, cübbeyle, kara çarşafla dolaşılıyor... Hâlâ resmi nikah yerine imam nikahı kıyılıyor... Şeriat yanlısı medya laikliğe küfrediyor... Kur'an kursları devam ediyor... Tarikatlar at oynatıyor hatta eğitim kurumları açıyor... 28 Şubat sürecine küfredenler rahatlasınlar... Çünkü bu ülkede hiç birşey değişmedi... Gün yine onların..

Fıkra

Viagra
Adam eczaneye girer:

- Bana bir Viagra verir misiniz?

- Reçeteniz var mı?

- Reçetem yok... Karımın resmini göstersem olur mu?

ALKIŞ
Bizleri farklı yenilmediğimize sevindiğimiz günlerden, berabere kaldığımıza üzüldüğümüz günlere getiren

Galatasaray'a

Doğru söz
Hiç hata yapmamış insan yeni birşey denememiştir...

Sifonu çek
Tam olarak söylemek istediğim şey; bölücü zihniyete sahip olan insanlar dağa çıkmasınlar... Trotuarda araba sürmeyin, yolda sürün demektir... (Mehmet Keçeciler)

Kırmızı kart
Geçmişteki dostluklarını yok sayıp, bugün birbirlerini kabul edilemeyecek şekilde eleştiren Metin Akpınar ile Zeki Alasya'ya...

Hay ağzını öpeyim!
Bir terör örgütünün (PKK) sonradan kılıf değiştirerek, siyasallaşarak kabul görmesi ve bunu da bizim tasvip etmemiz mümkün değildir... (Milli Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu)



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır