Sezer fanatiklerinin bu yazıdan pek hoşlanmayacaklarını bildiğimden küçük bir ricada bulunayım önce...
Bir gazetecinin "yolsuzluk"ların yargılanmasına karşı olabileceğini düşünecek durumda iseler, lütfen bu yazıyı okumasınlar.
Aşağıdaki eleştirimin ne anlama geldiğini öğrenmeseler de olur, zaten memleket cahil kaynıyor.
Sezer, geçen gün "politikacı ve bürokrat yargılanırsa yolsuzluk biter" dedi.
Yanlış bir yaklaşım.
Hem de, "rahmi"nde Temizel-Tantan zihniyetlerini besleyen bir yanlış.
Ayrıca da "asmayalım da besleyelim mi" görüşünün çok uzaktan akrabası...
Totaliter rejimler, yolsuzluklara en ağır yaptırımları "vaz" eder ama en büyük yolsuzluklar da orada türer.
Toplumsal diyalektik bakımından da yanlış bu yaklaşım.
Basit bir mantık sorusu:
Kendisi de rüşvet yiyen bir yargı, yolsuzluğu nasıl yok eder?
Tarihi olarak da, yolsuzluk yüzünden nice kelleler gittiği halde yolsuzluk demek, çözüm başka yerde, "yargı"lamada değil.
Yargı, hukukun cezai sonuçlar üreten "uygulama" parçası.
Oysa yolsuzluk "ekonomik" bir süreç.
Enerjisini nesnel ihtiyaçtan, yönünü ahlaksızlıktan, cesaretini de mevzuattan alan bir olay.
Doğrusu şu:
Yoksulluğun ve çaresizliğin olduğu her yerde, yolsuzluk olacaktır.
Diyebilirsiniz ki, öyleyse zenginler niye yolsuzluk yapıyor?
İşler öyle yürüdüğü için.
Ekonomik sistemimiz "Yolsuzluk Sistemi"
Bu sistemde, insanca yaşama çabası da yolsuzluk gerektirebiliyor, bir şirketin "kazançlı" bilanço çabası da.
Yolsuzluğun sebebi ekonomiktir, çözümü de ekonomik olmalıdır, yargısal değil.
Ahlaksızları asarak, ahlaksızlık önlenmez!
Küçük bir not daha:
Krizin sebebi de yolsuzluklar değildir.
Yolsuzluk hep vardı ama kriz yoktu.
Kriz, stratejik olarak yıllardır sürdürülen yanlış ekonomik-politikaların sonucudur, taktik olarak da "embesillik"lerin!
Sonuç itibariyle, basit gibi görünen bir cümleyi eleştirmemin sebebi şuydu:
Türkiye, yanlış tespitlerin kolayca faşizme yol açtığı bir iklim kuşağında bulunuyor.
Dikkat!
Bİlge, "Bir yumurtayı iki kişi taşımaz" demiş..
Çünkü kırılır...
Ama Türkiye'de, bir düğmeye dört kişi basabilir.
İşte size geçen pazar günü, Ankara'da tarihe geçirilmiş tuhaf bir başarı...
Oran Sitesi'nde bir bina temeli atılıyor.
Hem Erzurumlular Vakfı olarak hem de Demokrasi Vakfı tarafından kullanılacak bir bina...
Temel atma töreni, kebaplı ayranlı, davullu zurnalı ve de çok önemli büyüklerimizin şereflendirmesi altında haliyle...
ANAP'lı devlet bakanı Arseven, MHP'li devlet bakanları Vural ve Doğru ile MHP grup başkan vekili Köse katılmışlar hazır ve nazırlar.
Halkın aklı kebapta ama önce tören yapılacak...
Fakat aniden bir kriz patlamıyor mu?
Düğme krizi!
Temele dökülecek beton makinasını çalıştırmak için bir düğmeye basmak gerekiyor.
Fakat düğmeye basacak 4 "büyük şahıs" var, düğme ise bir tane...
Ne olacak?
Bir düğmeye dört parmak!
Ne mi yapmışlar?
Hepsi birden basmışlar...
Kutlarım!