kapat
14.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
İtirazım kalplere!

Yıllardır "Sevgililer Günü"nde bu güne itirazlarımı yazarım. Bu kez öyle olmayacak.

Bir kez daha, "sevgililik iki kişilik özel bir haldir; ne evliliktir, ne flörttür, ne şudur budur! Bu kadar özel bir ilişkinin genel ve kamusal bir kutlaması olur mu hiç?" diye sormayacağım.

Sevgililik ya her günü kutlayan ve kutsayan bir haldir ya da yavaş yavaş solup gider zaten; onu herkesle birlikte, "şimdi sevgili olduk restoranları, eğlence yerlerini doldurduk" diyerek kutlamakta bir tuhaflık yok mu?..

Bu konuyu da açmayacağım bu kez.

Çünkü Sevgililer Günü'nün "Sevindirme Günü" olarak hiç yabana atılmayacak bir yanı da var.

Basbayağı sıkı aşklardan doğmuş ve hayat gailesiyle yorgun düşmüş karı kocalar vardır sözgelimi; ara sıra içlerinde bir sızı oluşur; bir soru: Hâlâ sevgili miyiz? Sevgililer Günü işte böyle çiftlerin gönlünü sıcak tutacak. "Sevgiliymişiz!" dedirtecek bir süreliğine.

Hasbelkader veya ailelerin arkadan itmesiyle "çıkan" çiftler vardır. Aynı zamanda sevgili olmak isterler. Çünkü popüler kültürümüz her çiftin sırılsıklam aşık olması gerektiği gibi bir sırılsıklam romantizm kokmaktadır. Sevgililer Günü bu tür flörtleri de renklendirir. Gerçek bu!

Benim bu yılki itirazım etrafı saran, nevresim takımlardan kahve fincanlarına her yere resmedilen kalplere...

İslam'da "kalp gözü"nün yeri ayrı ve çok değerlidir. Hıristiyan geleneklerinde sevgidir, cesarettir, "Tanrının güzelim kıvılcımı" sevinçtir. Doğu dinlerinde kutsal güçlerin mekânı ve bilgeliktir. Modern hayatımızdada kalp şekli hâlâ kalp çırpıntılarına yol açabilmektedir. Ama bu Sevgililer Günü kalpleri yok mu!.. Bir sembolü bu kadar iç bayıltıcı hale getirmek haksızlık değil mi?

OKURDAN

Aşk ve aileler
* Bir bilgisayar ekranının içinde buldum onu. İlk başta klasik chat muhabbetleri... Sonra farklılaşan bir muhabbet. Hiç tanımıyordum ama sohbetine aşık olmuştum. Daha sonra mesajlar ve mektuplarla devam etti maceramız. Ailesini tanıdım, hayatını öğrendim. Artık gecem gündüzüm onunla geçiyordu. O askerlik yapıyordu ama yanımda olmasa bile hayaliyle yaşıyordum. Her şey güzel gidiyordu. Tek bir sorun vardı: Aşkım dokuz yıl birlikte yaşayıp iki yıl önce ayrıldığı kadını unutamıyordu... Yine terkedilip "uzaylı" gibi ortada kalakalmaktan korkuyordu. Bu yüzden ilk başta beni "Seni seviyorum"lara boğan aşkım, bana "beni sevme ne olur" diye yalvarır olmuştu. Büyü bozulmuş, rüyamın en güzel yerinde uyanmıştım. Şimdi okyanuslar ortasında yapayalnız kaldım. Belki döner diye bekliyorum. Sevgiye aç, yaralı bir yürek olarak bekliyorum. Şu anda çok yalnızım ve yüreğim ağlıyor. Bebeğini kaybetmiş bir annenin yüreği gibi... ("Rumuzum Su Perisi olsun" diyen bir okur...)

* "Çocuğunuz nasıl olsun?" yazınızı okudum ve tam üstüne bir aile vukuatı geldi. 20'sini aşkın biri olarak, haftada bir kere gördüğüm ve sadece belli belirsiz bir gülümseme ile selamladığım komşularımın görüşleri yüzünden ailemin hayatıma müdahalesinden, zevklerimi eleştirmesinden bıktım!.. Yeri geldiğinde sırf cinsiyetim yüzünden hayatıma ambargo koyulmasından da bıktım! En önemlisi ailelerin çocuklarını başkalarından koruyacağım diye (ki bu insanın özgüvenini yerle bir ediyor) kendilerinden koruyamamalarından bıktım!.. Neden aileler çocuklarına hep 0-5 yaş grubu bebek hayatı yaşatmaya çalışıyor?.. (S. L.)



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır