Tayyip Erdoğan'ın alkollü içki yasağı konusunda referanduma gitme fikri, bir cinlikti. Ama cin onu çarptı!
Değişim ve demokrasi konusundaki iddiaları bozguna uğradı. Takıye, demokratik bir toplumda çabuk deşifre oluyor..
İçki yasağını dün partisinin meclis grubunda umutsuzca savunan Erdoğan "Bu ne menem iştir yahu?. Sağlığa zararlıdır diyeceksin, sonra da bunu teşvik edeceksin, böyle saçmalık olur mu?" diye sordu.
Ardından da "Eğer milletimiz bize oy vermeyecekse daha iyi işte, biz iktidara gelmeyiz" diye meydan okudu.
Tayyip Erdoğan, dini bir yasağı, sağlık gerekçeli bir ambalaja sararak ve demokrasinin bir aletini (referandum) kullanarak amacına yürümeyi hayal ediyor.
Vaktiyle demokrasiyi, kendilerini hedeflerine götürecek "tren"e benzeten Erdoğan'ın yaşından başka nesi değişmiş?
Türkiye'de isteyen içiyor, isteyen içmiyor. Bu toplumun şeriatla yönetildiği imparatorluk döneminde bile böyle bir sorunu yoktu.
"İçki yasağı konusunda referandum yapmak, içki yasağına uyanların iradesini bu yasağa uymayanlara zorla empoze etmekten başka bir şey değildir" diyen Metin Münir haklı değil mi?
Bu alanda referandum yapmak içene de, içmek istemeyene de özgürlük tanıyan demokrasiye inançsızlık değil mi?
Hatta dinsel bir yasağı kanun haline getirme amaçlı gerici bir hile değil mi?
İçki yasağını kamuya ait yerlerle sınırlı tutma bahanesi Erdoğan'ı kurtarmıyor. On yıl önce "RP Pendik İlçesi Propaganda Kaseti" olarak dağıtılan konuşmasında şöyle demişti:
"Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor.. Yahu bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek yahu!"
Erdoğan'ın demokrasi ve laiklik konusunda ne kadar değiştiği halâ bilmecedir.
Bereket ufukta erken seçim görünmüyor.
Bereket Tayyip Erdoğan bilmecesini çözmek için gerektiği kadar zaman var.
Yeter ki konuşmaya devam etsin!
Uyumayalım..
Siyaset ve bürokrasinin direndiği yanlışları düzeltmenin yolu, bilinçli ve ısrarcı bir sivil toplumdur.
O da bizde çok zayıf..
Bıçak kemiğe dayanınca bağırıyoruz, iktidar "haklısınız" deyince yatışıp uyuşuyoruz.
Emlâk vergisi ve ilâç fiyatları gibi yığınla sorun "komisyona havale" edilmiş, uyuyor..
Kamu kurumları bünyesinde, kamu çalışanları tarafından kurulmuş vakıflar bir isyan dalgası yaratmıştı, o da uyutuldu.
Dün olduğu gibi bugün de bu vakıflara zorla para yatırmadan ne pasaport, ne ehliyet, ne nüfus, ne tapu alıyorsunuz, ne de hastanede doktor görebiliyorsunuz..
Devletin vatandaşa vermek zorunda olduğu hizmet için "haraç" toplayan bu vakıflar, sonra bu kaynakları üye yaptıkları memurlara dağıtıyorlar. Yasaya ve Başbakan'ın emrine rağmen bu haksızlık sürüyor.
Erzincan milletvekili Tevhit Karakaya ve arkadaşları "devlet içinde devlet" görüntüsü veren bu vakıflar için meclis araştırması istedi.
Hükümetin sorunu çözmeye niyeti yok.
Sivil toplum kuruluşları Karakaya'nın teklifini desteklemelidir.