kapat
10.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Evlilik rehberi!

Kütahya Belediyesi'nin yeni evlilere verdiği "Evlilik Rehberi"ni ne zamandır yazmak istiyordum.
Hani şu "Kütahya Belediyesi Kültür Yayınları" adı altında basılan ama kültürle uzaktan yakından alâkası olmayan kitapçığı.. Aa bakın, belki Afganistan kültürüyle ilgisi vardır ama bizimkiyle olmadığı kesin.. "Kadınların, anne ve babasından başka hısımlarını yılda bir defa ziyaret hakkı olduğu ve bunun için de kocanın izni gerektiği.." "Erkeğin bir çift sözünün boşanma için yeterli olduğu.." "Kocanın isteklerine itaat etmek zorunluluğu.." "Kadını kıskanmanın da eşe ait bir hak olduğu" gibi saçmalıklar yeterli görülmemiş olacak ki, bir de "yanılarak boşanmanın mümkün olduğu" yazılmış 'Evlilik Rehberi'ne.. Eğer kocanın ağzından "Sen bugün hoşsun" yerine "Sen bugün boşsun" lâfı çıkarsa kadın boşanmış sayılacak. Yazılanların daha etkileyici olması için aralara da ayet ve hadisler yerleştirilmiş. İşte gerici kafaların kamu kuruluşlarına doluşmasının sonucu bu. Sadece Kütahya'da değil Ankara, İstanbul dahil birçok büyük şehrimizde belediyelerin çoğuna bu kafa hâkim. Ve tabii durum böyle olunca Cumhuriyet öncesine dönme özlemi taşıyanlar da görüldüğü gibi küstahlığın boyutunu nerelere vardırıyorlar.

Aslına bakarsanız kabul edilen yeni Medeni Kanun'da 'kadının çalışması' ile ilgili madde de benzer bir durumda. Halâ tamamen erkeğin tercihine bırakılmış şekliyle duruyor. Onun için de sadece 'Mal Rejimi'yle ilgili bölüm değil yasadaki birçok madde yeniden ele alınmak zorunda.

Koalisyon partileri 'Uyum Yasaları'nı çıkarırken anlaşıverdi ama Medeni Kanun'da MHP'nin sözünden çıkamadılar.. Onun için, her fırsatta 'demokrasi' ve 'insan hakları'nı ağzına sakız yapan iki genel başkanın ve partilerinin kadınlara yapılan bu çağdışı uygulamalara ve Medeni Kanun'daki haksızlıklara karşı çıkmaları gerekiyor..

Acaba Kütahya Belediyesi'nde bu 'Afganistan Evlilik Rehberi'ni kimin hazırladığı araştırıldı ve ortaya çıkarıldı mı? Rehber adı altındaki bu saçmalık toplatıldı mı, merak ediyorum.. Kim ne derse desin bence bu memlekette kadınlar hâlâ mehter takımı gibi ilerliyor.. Hep iki ileri, bir geri..

Haydi şimdi erkek yazarların aşk ve kadınlar hakkındaki Pazar yazılarına bakalım biraz da..

Kayakçılar dikkat!

Cuma günü Uludağ'ın kayak pistlerindeki tehlikeleri yazmıştım hatırlayacaksınız. En önemli tehlikelerden biri de son sürat giden kayakçılar.. Veya 'board'cular, gözü kendinden başkasını görmeyen ve çoğu da birilerine hava atmak için lüzumundan hızlı kayan şımarıklar.

Aynen böyle, şımarıklar. Bunları kayarken izlediğinizde spor değil şov yaptıklarını fark edersiniz zaten. Yanık tenleri ve en pahalı kayak kıyafetleriyle teleskilerin başlangıç noktasına kadar 100 km süratle gelip zınnk diye durur ve 'Kafe'lerde oturanlara kadar kar sıçratırlar.

Böylece cümle alem ne iyi kaydıklarını görmüş olur. O arada yamaçta ders alan 'başlangıç öğrencilerine' veya günlük çizmeleriyle dağda yürüyüşe (!) çıkmış olan Bursalı 'günübirlikçi'lere çarpmamaları ise bir mucizedir.. Aralarında slalom yaparak süzülür geçerler. Çarpınca da hastanelik oluyorlar işte.. Herkes Allah'a emanet.. Allah yardım ederse ölüm olmuyor.

Spor bir zevktir, bir estetiktir.. Görünüşü de sert, gergin, hırçın değil zarif, yumuşak olmalıdır. Hem yapana, hem izleyene zevk vermelidir. Ama bizde ne spor, spor gibi, ne eğlence, eğlence gibi yapılıyor.

Kartalkaya daha düzenli.. Bildiğim kadarıyla Erciyes ve Palandöken de öyle.. Çünkü oralara gidenler eğlenceden, şovdan ziyade spor için gidiyorlar.

Uludağ ise kuşkusuz sömestr tatilinde yine tam curcuna olacak. Kayak Hocaları Derneği her yıl düzeni korumak için elinden geleni yapıyor ama yeterli olmuyor. Umalım da bu yıl gerekli önlemler alınmış olsun. Ve yine umalım da tüm kayakçılar, pistlerin çocuklarla, gençlerle dolu olduğunu unutmayarak dikkatle kaysınlar.

Grup terapi

Lara'nın annesi Verda ile babası Yosi Falay'ın açıklamalarını okudunuz mu? Diğer gençleri kurtarmak için yapılması gerekenleri ve dikkat edilecek konuları ne kadar güzel açıklıyorlar.

Örneğin, son derece dengeli giden, çok zor ve kaliteli bir okulun sınavını kazanan bir çocuğun 'özgüven eksikliği' ve 'yanlış arkadaş' nedeniyle kısa bir sürede nasıl değişebildiğini anlatıyorlar. Demek ki her 'dengeli' görünen çocuk güvencede değil.. Psikolojik bir sıkıntısı hissedilince yakın ilgiye ve desteğe alınmalı, arkadaşlarla ilişkiler ise dikkatle izlenmeli.

Burada 'sınır' çok önemli.. Gençler ailelerinin kontrolünden hoşlanmıyor, aksi tepki gösteriyorlar. Ailenin yaklaşımı da, bu nedenle 'arkadaşça' olmalı.

Lara'nın babası 'Sizinle olan ilişkisine niye duvar ördü, niye kin besledi' sorusuna; "Beyin yıkamanın en önemli parçası çocuğu aileden soğutmak. 'Aile aslında senin düşmanındır, onlar seni manipüle etmeye çalışırlar, aileni düşman olarak gör' diye telkin alıyorlar. Bize karşı kini yoktu, kin ona aşılandı. Onlara göre aileyi muhakkak devreden çıkarmak lâzım" diyor.

Bunları söyledikten sonra "İnternet evin içinde lağım gibi" demiş Yosi Falay.. Neyse ki Ulaştırma Bakanı Oktay Vural, zararlı sitelere ulaşmayı güçleştirmek için filtre uygulayacaklarını, 'gençleri korumak için önlem alacaklarını' açıkladı.

Yapılacak en önemli şeylerden biri de bence Milli Eğitim Bakanlığı'nın bir psikologlar grubu kurarak onlarla birlikte bir 'bunalım masası' oluşturmaları.. En azından bütün büyük şehirlerde böyle bir birimin klinik, terapi merkezi halinde çalışması. Gençlerle, ailelerin birlikte katıldığı ve birbirlerinin deneyiminden yuvarlandığı "grup terapi seansları" yapılması.

Senelerden beri Amerikan filmlerinde bu terapi seanslarını izliyoruz. Bizde de artık başlama zamanı geldi sanıyorum. Bakanlık bunu ciddi ve acil olarak düşünmeli!

YAKARSAN YAK BE HOCA!

Geçen hafta Hürriyet'te garip bir haber-röportaj gördüm, Prof. Semavi Eyice'nin zengin bir kütüphanesi varmış; Bizans ve Türk sanatı ile ilgili, otuzbin kitaptan oluşan bir kütüphane...

Prof. Eyice'nin sözlerinden anlaşıldığına göre kütüphanesini 1,5 milyon dolara satmak istiyor. İyi, hoş satsın. Bunca zaman (43 yıl) biriktirmiş, para harcamış şimdi de para kazanmak istiyor olabilir.

İşin garip olan kısmı Hoca'nın fena halde sinirli olması.. Bugüne kadar Koç, Sabancı, Kültür Bakanlığı, Belediyeler veya başka birileri almadı diye fena halde kızıyor. Ve ne diyor biliyor musunuz?

Satılmazsa hepsini bahçeye koyup yakacakmış.

İşte bunu duyunca film kopuyor bende. Yine koptu. Ben şimdi Sayın Eyice'nin profesörlüğünü ne yapayım, hocalığını ne yapayım?. Otuzbin değerli kitabı yakmayı düşünen profesörden hayır mı gelir?

Bu kadar kitaba muhtaç okul kütüphanesi, şehir kütüphanesi varken, haydi hiç satılamadı diyelim, devlete gelecek kuşaklar yararlansın diye bağışlamak varken kitap yakılır mı?

Tabii, millet Kültür Bakanlığı'nın değersiz tablolara bile dünyanın milyarlarını verdiğini gördü, herkes istemez mi?

Ruhat Mengi



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır