kapat
05.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Yine "kamu binaları..."

Sultandağı - Pazartesi sabahı erkenden Sultandağı'na geldik.

"Kaymakamlık" boşaltılmıştı.

Kaymakam Bey "çadırda" çalışıyor.

Çadır, aynı zamanda "kriz merkezi."

İnsanlar, çadırın önünde kuyruğa girmiş.

"Derdini anlatmak için" sırasının gelmesini bekliyor.

Oradan çıktık...

"Çevreyi" dolaştık.

26 Ağustos Caddesi...

Akşehir Caddesi...

Afyon Caddesi...

Cadde üzerindeki evler, işyerleri hep hasarlı.

SULTANHANI
Sonra "tarihi Sultanhanı'nı" gördük.

"Yüzyıllara meydan okuyan" hanı.

Hanın duvarlarında "çatlak bile" yok.

Ama "az ilerisindeki" Devlet Hastanesi "hasarlı... Boşaltılmış."

"Az berideki" okul, içine girilmeyecek durumda.

Ve yürüyerek Belediye'ye gittik.

BELEDİYE
İlçede "içine girilebilecek" tek kamu binası Belediye.

Onun da duvarları çatlak.

Başkan'ı aradık.

Makamında yoktu.

"Mahallelere yardıma" gitmiş.

Hemen "durumdan vazife çıkardık."

Belediye Başkanı İsmail Çelik'in "makamına oturduk."

Oturmamızla birlikte telefon çaldı:

- Sayın Başkanım... Burası İstanbul... Kimya Teknik Anonim Şirketi... Size on milyar lira yolluyoruz... İhtiyaç sahiplerine dağıtırsınız.

- Adınız?

- Adımı boşverin Başkanım.

YARDIM YARIŞI
Arayan, arayana...

Rize Belediye Başkanı Hızır Hop.

Taşucu Belediye Başkanı Emin Güleç.

Seneler önce Sultandağı'nda görev yapan ve şimdi Bayrampaşa Kaymakamı olan Celalettin Özdal.

Ayrıca "Marmara depreminde zarar gören" yerlerdeki belediyeler...

Daha önce "sel ile tanışan" ve felâketin acısını yaşanlar...

Örneğin Hatay Belediye Başkanı.

Kimi telefon ediyor, kimi faks çekiyor.

"Ne istersiniz... Emrinizdeyiz" diyorlar.

BRAVO BAŞKAN
Devletimiz zaman zaman bazı kişilere "üstün hizmet madalyası" verir.

Afyon Belediye Başkanı Hayrettin Barut bu madalyayı devletten değil ama "buradaki insanlardan" aldı.

"Ekmek" yollamış.

"Su" yollamış.

Seyyar mutfak, seyyar tuvalet, seyyar sağlık ekibi... Akla gelebilecek her şeyi yollamış.

Kendisi de koşup gelmiş.

Herkese yardım ediyor.

Tebrikler, takdirler.

Allah razı olsun Hayrettin Başkan.

MÜFTÜ'NÜN TELEFONU
Derken Belediye Başkanı İsmail Çelik geldi.

Makamı "asıl sahibine" devrettik.

Bu sırada yine telefon çaldı.

Arayan Müftü Hikmet Yazıcı:

- Başkanım... Hiçbir cami, ezan okunacak durumda değil... Ezanı, belediye hoparlöründen okuyabilir miyim?

KAMU BİNALARI
İsmail Çelik'in babası "dört dönem Belediye Başkanlığı" yaptı.

Demokrat Parti, Adalet Partisi "okulundan" yetişme.

Şimdi "babasının yolunda."

Bize dedi ki:

- Kamuya ait lojmanların hiçbiri oturulacak durumda değil... Hepsini boşalttık.

"Her yerde" aynı şey...

"Devletin yaptırdığı yapılar" yıkılıyor.

Yani "çalıp çırpma" meselesi.

DAYININ GÖZYAŞLARI
Tekrar dolaşmaya başladık.

Çarşı camii...

Elif Hatun Camii...

Evler...

Karın, çamurun içinde debelenen analar, bacılar, bebeler.

Ağlayanlar.

Ve bu arada "siren sesleri... Helikopter gürültüleri, 06 plakalı resmi araçlar... Halka ekmek dağıtan memurlar."

Caminin çatlak duvarına sırtını dayamış, gözyaşları ak sakalına dökülen ihtiyara yaklaştık:

- Dayı... Geçmiş olsun.

- Sağol.

- Bir kaybın var mı?

- Torun gitti... Gelin gitti... Allah sizlere ömür versin... Allah devlete, millete zeval vermesin... Ne yapalım, herşey Allah'tan...

Evet "herşey Allah'tan."

Ama "çürük yapı" da Allah'tan nı?

BETON MU, YOKSA UN MU?
Necmettin Tongarlak "Sultandağı'nın yakınındaki" Akçam Dinlenme Tesisleri'nin sahibi.

"Geçmiş olsun... Hasar var mı" dedik.

Yanıt:

- Çok şükür, yok... Binayı kendim yaptım.

Hacı Durmuş Bostan, "keresteci."

- Hacı Bey... Geçmiş olsun... Bir hasar var mı?

- Allah'a şükür yok... Binamı kendim yaptım.

"Kendisi yapan" sağlam yapıyor.

Ya "başkasına yaptıran?"

İşte orada "durum değişiyor."

Tongarlak ile Hacı Bey, bir kamu binasının önünde "küfürle konuşan" iki köylüyü gösteriyorlar:

- Yavuz Bey... Dinle...

Dinliyoruz.

Biri "betonu" alıyor.

Avucunda "ufalıyor."

Beton "un gibi."

Diğeri betonu alıyor.

Yere çarpıyor.

Beton tuz buz.

Ve başlıyorlar sövmeye.

"Yaşlı başlı... Saçı sakalı ağarmış" adamlar... Ama küfürle konuşuyorlar.

Diyoruz ki:

- Ayıptır... Yakışmıyor.

Adamlar yüzümüze öyle bir bakıyorlar ki...

Bakışları "kurşun sıkar gibi."

Ve sonra da...

Şunu söylüyorlar:

- Yıkılan senin evin barkın olsaydı... Sönen senin ocağın olsaydı... Bakalım nasıl konuşurdun?



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır