Pansumancı devlet!
Deprem Bölgesi'ni gezen veya Ankara'da oturduğu yerden ahkâm kesen bütün siyasiler yıllardır söylediklerini tekrar ediyorlar: "Kimse merak etmesin, devlet bu yarayı saracaktır!"
Benim yurdumun insanı da çıkıp "Yahu yeter artık! Utanın! Pansumancı gibi bırakın yara sarmayı, benim yaralanmamamı sağlayın... Hep ölü gömücü olmayın... Bu millete toplu cenaze namazları kıldırmayın! İnsanları öldürmeyecek önlemler alın" demiyor, diyemiyor...
Batı'da sıva çatlatmayan 6 şiddetindeki deprem bizde ilçeleri yıkıyor... Betonarme binalar yerle bir oluyor... 50 kişi ölüyor, 500 kişi yaralanıyor... Ve medya bunun hesabını soracağına, bu ayıbı hakedenlerin yüzlerine vuracağına "Bu kez Ankara erken davrandı" diye manşetler atıyor... "Betonarme bina nasıl yıkılır"ı sorgulayacağına halka ücretsiz ekmek dağıtılmasını alkışlıyor...
Göreceksiniz yine sorunun temeline inilmeyecek... Bölgenin aktif bir fay hattı üzerinde olduğu bilinmesine rağmen hırsız yapsatçılar tarafından bu binaların inşa edilmesine, belediyelerin avanta karşılığı, kurulan ölüm tuzaklarını seyretmesine zemin hazırlayan sistem gözden geçirilmeyecek...
Emin olabilirsiniz ki; Bolvadin'de Sultandağı'nda, Çay'da da bir Veli Göçer bulunacak... Tribündekiler sakinleşsin diye arenaya kurban diye o atılacak...
Dilenciye sadaka mı?
Sivil olarak görev yapan polis memurlarına devletin bir yıl içinde ödediği elbise parası ne kadar biliyor musunuz? 7 milyon lira!
Ben yanlış yazmadım, siz de yanlış okumuyorsunuz; yazıyla yedi milyon lira...
Devlet polisine al bu parayı, git giyin diyor... Ve bence çok büyük ayıp ediyor... Polisine 1 yıllık giysi parası olarak 7 milyon lirayı verenlere bir önerim var;
O parayı sabah ilköğretim okuluna giden çocuğunuza harçlık olarak verin bakalım size ne diyecek?
Sen önce gazetecisin ama!..
Reuters haber ajansının Türk foto muhabirleri neden kendi ülkelerini bütün dünyaya çağdışı, neden kendi insanlarını ilkel olarak göstermeye çabalar... Örnek mi? İstanbul'la ilgili bir fotoğraf mutlaka çarşaflı bir kadının silüeti eşliğinde çekilir... Kapalıçarşı fotoğrafı mutlaka başında fes olan bir figürle görüntülenir.. Veya Anadolu ile ilgili bir haber eşeğine odun yüklemiş bir Anadolu kadınının fotoğrafı ile geçilir.. Son olarak da Afyon çevresinden dünyaya geçilen fotoğraflar... Çarşaflı kadınlar.... Saçı sakalı birbirine karışmış insanlar... Soğukta titreyen yaşlılar... "Ben önce gazeteciyim" diyen Reuters'ın foto muhabirine biraz da milliyetçi ol desem ayıp etmiş olmam herhalde...
Tantan'ın iddiası!
Saadettin Tantan, Habertürk Televizyonu'nda çok ciddi bir iddiayı ortaya attı: "Benim başlattığım 13 operasyonla ilgili dosyaların ortadan kaldırılması için çalışmalar var!" Dikkat edin; eski bir İçişleri Bakanı, isim vermeden devletin kadrolarını suçluyor, karalıyor... Hatta bir anlamda da devletin içinde çeteler olduğu savını ortaya atıyor...
Demek ki birşeyler biliyor...
Cumhuriyet savcıları, Tantan'ın bu iddiasını ihbar kabul etmeli ve kendisini çağırıp, "Bildiklerini anlat" demeli: "Kimler, sizin operasyonlarla ilgili hazırladığınız 13 dosyayı yok etmeye hazırlanıyor? İsim verin, kanıt gösterin!"
Sağlık Bakanı Durmuş'un mektubu
Sağlık Bakanı Osman Durmuş, 4 sayfalık bir mektup göndermiş... Bir siyasinin katı ifadelerinden arındırılmış duygu yüklü bir mektup...
Durmuş, anne ve bebek ölümlerine değiniyor.. Bunun için de medyada yer alan iki çarpıcı habere dikkati çekiyor... Birincisi Şanlıurfa'da doğan ve ikisi ancak birkaç saat yaşayabilen üçüz bebeklerle ilgili olanı... Diğeri de kara kışta 14 yaşındaki bir anne adayının hastaneye yetiştirilmek istenirken yolda ölmesiyle ilgili dramı...
Osman Durmuş, ölen 14 yaşındaki anne adayı için "İmkân olsaydı kendi haberini şöyle verirdi" diyor: "14 yaşındaki çocuk, bebek doğurmak için hastaneye yetiştirilemediğinden öldü... Doktorların söyledikleri erken yaştaki doğumların öldürücü olduğu gerçeğini bir kez daha yaşayarak, (ölerek!) anladık."
Osman Durmuş, her yıl 1 yaşına gelmeden kaybedilen 48 binden fazla bebekle, kaybedilen 700 anne için birşeylar yapılması gerektiğinin altını çizdiği mektubunu şöyle tamamlıyor: "Gidenlerin arkasından yapılacak en iyi şey onları yenilerin izlemesini engellemek değil midir? Öyleyse gelin bunu hep birlikte yapalım..."
Ben hazırım !.. Projeye start verdiğiniz an bilin ki yanınızdayım..
Horlamayın !
Bilim diyor ki; "Deprem İstanbul'u da vuracak... Her zamanki gibi salya sümük ağlayacağınıza önlem alın..."
Yani; yerel yönetimler olarak mahalle ve hatta parsel bazında zemin etüdleri yaptırın... Her binanın projesine bakın... Güçlendirilmesi veya yıkılması gerekenleri belirleyip sahiplerini uyarın... Gereğini yapmayanlar olursa siz yapın, parasını alın...
Çünkü İstanbul riskte... Aykut Barka Hoca'nın söylediği gibi 3.5 milyon İstanbullu'nun acilen yer değiştirmesi gerekiyor... Yani bilim; daha sağlam zeminlerde, sağlam mahalleler inşa edilmesi istiyor...
Ama bizim hazretler aldırmıyor... Hatta horluyor!
Fıkra
Köprü inşaatı
Cennet ve Cehennem'dekiler ayda bir kez buluşma kararı almışlar. Bunun için de bir köprü inşaatına başlamışlar. Cehennem tarafından köprü yarıya gelmiş, Cennet tarafında kıpırtı yok. Telefon etmişler Cennet'e ne oldu diye. Yanıt gelmiş:
"Kusura bakmayın, biz inşaata başlayamadık. Çünkü aramızda hiç müteahhit yok!..."
Hay ağzını ÖPEYİM!
Devletin her organına kral yetkisi veren bu tasarı (159 ve 312'yi düzenleyen) Meclis'ten geçerse bu ülkede sadece majestelerinin hükümeti ve muhalefeti politika yapabilir... (ANAP Genel Başkan Yardımcısı Erkan Mumcu)
ALKIŞ
Yılmayan, el attığı herşeyi başaran ve son olarak da Paris'te Monica Seles'le tenis maçı yapıp etkinliğini uluslararası boyuta taşıyan Hülya Avşar'a...
YUH!
Yüzde 92'yi bulan fiyat artışını "Enflasyon dizginleniyor" diye sunanlarla, Türkiye'nin IMF'dan 16 milyar dolar daha borç almasını ekonomik başarıymış gibi yutturanlara...
DOĞRU SÖZ
Başarının öyküsü, başarıyı amaç edinenler var oldukça hiç bitmeyecek...