kapat
13.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Türkiye'den bana ne diyemem

"Hayatımın sonuna kadar Barbados'ta yaşayabilirim ama ben çalışmayı seviyorum. Tembelliği seçenleri sevmiyorum. Maalesef Türk halkının çoğunluğu bunu tercih ediyor" diyen turizmci Vural Öger, haklarımızı Almanya'da savunuyor
* Nasıl bir ailenin çocuğuydunuz?

Orta halli. Ama kıyafetine, yemeğine rahatlıkla yetecek geliri olan bir Türk ailesi. Orta kısmı temsil eden. Zaten benim yetiştiğim dönemde zengin kimse yoktu. Fakirler köyde yaşardı. Şehirdekiler orta halliydi. Yüzde 95'inin hayat standartı aynıydı. Babam subaydı. Çok çeşitli yer dolaştıysak da çocukluğum İstanbul'da geçti. Beşiktaş'ta son derece kozmopolit bir ortamda. Rum, Ermeni ve Yahudi komşular arasında. Benim bu kadar dünyaya açık olmam, çeşitli mentalitelere daha toleranslı olmamın nedeni çocukluğumda yaşadığım ortamda yatar.

* Kariyer hikayenize bakınca, sizin başarınızın altında, hep henüz cevap verilememiş bir ihtiyacı bulmak ve bunu işe çevirmek yatıyor anladığım kadarıyla. Türk işçileri için ilk Hamburg-İstanbul seferi, Almanlar için ilk Antalya seferi, Doğu Almanlara ilk tatil önerisi...

Herkesin yaptığı işi yapmaya kalktığınız zaman önce yapanın iki avantajı var. Bir, bilgi birikimi; iki, para birikimi. Onları alt edebilmek için muazzam bir iş tecrübesi ve para getirmeniz gerek. Hiç bunu seçmedim. Ben yeteneklerimi kullanıp herhangi bir işi ilk yapmayı tercih ettim.

KÜBA'NIN İMAJINI DEĞİŞTİRDİ
* Küba operasyonu da böyleydi sanırım...

Evet tabii. Kış operasyonu arıyorduk. Kanarya Adaları'nı devler tutmuş. Herkes Dominik Cumhuriyeti'ne saldırmış. Küba ise olağanüstü bir yer. İnsanları çok medeni. Dünyanın en güzel plajları... Müzik fevkalade. Ama Almanya'da tek bir uçak gidiyor haftada. Neden? Çünkü imajı bozuk. Komünist, fakir, Fidel Castro... Üst düzey yöneticilerle görüştüm. Sonra her zamanki yöntemimi kullandım: Medya! Her zaman medyayla ilişkilerim iyidir. Yalan söylemem. Dürüstümdür. Bir ay sonra 40 tane gazeteci ile gittik. Muazzam bir yayın oldu. Ve Küba patladı. Üç-dört ayda uçaklar doldu. Şimdi haftada 15 uçak kalkıyor.

* Şu an kaç ülkeye tatilci götürüyorsunuz?

Türkiye hariç Dominik Cumhuriyeti, Küba, Fas, Tunus, Mısır, Kuzey Kıbrıs, Yunan Adaları...

* Güney Kıbrıs'a gitmiyor musunuz?

Hayır. Güneydekiler çok fanatik. Sorun çıkar. Düşünmüyorum. Çok tuhaf olur. Türk tarafını tutuyorum. Çok oportünist olur. Yapamam bunu.

* Servetinizi yaptınız. Almanya ile hiçbir sorununuz yok. Vatandaşlığınızı aldınız. Niye Türkiye için hiç "bana ne" demediniz?

Diyemem. Yaratılış. Ben çok güzel bir Türkiye'de çocukluğumu geçirdim. Paramız yoktu ama mutluyduk. Türk insanı mutluydu. Kendinden emindi, bugünkü ümitsizlik yoktu. Ve ben Türk sıcaklığını, dostluğunu büyük ölçüde yaşadım. Bu manevi zenginliği bütün maddi zenginliğine rağmen Almanya'da bulamadım. Benim için annem, ilk 18 yaşımın vücuda gelmiş haliydi. Üç sene önce ölünce, çocukluğum, Türkiyem gitti diye çok sıkıntı çekmiştim... Ülkemin Almanya'da önyargılarla, yanlış bilgilerle tanıtıldığını görüyorum ve isyan ediyorum. "Bana ne" diyemem.

* Sizi harekete geçiren nedir?

Sırf düşünmeyi değil, karar alıp yapmayı seviyorum. Dava da açtım polise karşı, Türkler'in haklarını da savundum, Göçmen Yasası komisyonunda yer aldım... Hareketi seviyorum. Sadece tartışan ama adım atmaktan çekinen tembel insanları sevmiyorum. Ve Türkiye'de konuşmayı çalışmaktan çok daha fazla seven insanlar çoğunlukta. Her şeyi Allah'tan beklemek... Bu lafları sevmiyorum. Allah insana beyin vermiş. Bunları kullanıp kullanmamanın dinle hiçbir ilgisi yok. Bu bir karakter unsuru. Boş ve beyinsiz olmayacaksın. İmtihan kağıdını bazısı alır almaz yazmaya başlar, üç saat yazar. Ben 15 dakika dururum, sonra yazarım. Bir saat içinde de biter. Hangi sonuca varacağını bilmeden hiçbir yere varamazsın. Bir hedef koymadıktan sonra koşmaya başlayın, isterseniz 100 metreyi 9 saniyede koşun. Hedef nerede? Bu tabii biraz ampirik tarz dedikleri, tecrübeye dayanan, ama kötü tecrübelerden de öğrenen bir hedef belirleme. Benim de başıma bir sürü kötü şey geldi. Ama kendimi yenilemek üzere kullandım kötü tecrübelerimi. Mesela bir uçak felaketi geldi başıma. Bir hafta çok sarsıntılı günler geçirdim. Ya kendini bırakacaksın ya da daha çok güçleneceksin. Kendime şunu dedim: Bugün benim üzerime negatif yazı yazan bu Alman bulvar basını en geç üç sene sonra ayağıma gelecek benle röportaj yapmak için. Sıra bekleyecek. Nitekim oldu.

LİBERAL SOSYAL DEMOKRAT
* "Köylerden bu kadar çok Türk'ün gelmesi yanlıştı", "Kürt realitesi tanınmalı" gibi sözler söylediniz. Kıbrıs meselesini açık oturumlarda savundunuz. Politik görüşünüz nedir?

Ben kendimi liberal sosyal demokrat olarak tanımlayabilirim. Hiçbir partinin ismini vermeden. Tutucu, sağcı partilerden ziyade liberal demokrat. Benim bu mevzulardaki görüşlerim değişmeyecek kadar sabittir. Fikirlerimi hem Almanlar'a hem kendi insanlarıma karşı hiç çekinmeden söyleme hürriyetini görüyorum. Türklerin entegrasyon sorununun altında köy kökenli olmalarının yanında Almanlar'ın vatandaşlık anlayışı da yatar. Türklerin Türkiye tarafından başıboş bırakılması da vardır. Türkiye 1940'tan kalma zihniyetle yönetilemez. Ama üniter bir devlet olarak kalması gerektiğini de buradakilere söylerim.

* Tepki çektiğiniz olmuyor mu? Hem Türk hem Alman tarafından?

Hayır. Ben hemen hemen iki haftada bir açık oturuma çıkarım. Türkler tepki duymaz çünkü kendi aralarından çıkmış birinin başarılarından mutluluk duyuyorlar. İmajlarına pozitif etki olarak görüyorlar. Söylediklerim doğru ve dürüst olduğu için de sorun yok. 11 Eylül olaylarında ben hiçbir İslamcının yapamadığı şekilde İslam'ı müdafaa ettim. İslami kesimden tebrik telefonları geldi. Ama bunun yanında İslam Konseyi Başkanı'na şunu söyledim: Ben Kemalist anlamda bir Müslümanlığın yaratıldığı bir ülkeden geldim. Benim için anayasanın ve medeni hukukun kuralları dini kuralların üzerindedir. Benim dünya görüşüm böyle. Bana dedi ki "Vural Bey tam uymuyorsunuz görüşlerimize, ama size müteşekkirim. İyi bir insansınız, bir gün oturup konuşalım."

ALMANLAR 'PARA SAKİNLEŞTİRİR' DER
* Turizm bıçak sırtı bir iş. Bir bomba patlar ve rezervasyonlar iptal edilir... Hayatınız hep stres altında geçti diyebilir miyiz?

Diyebiliriz. Ama Amerikalılar ne der? No risk no money. Risk olmazsa para da yok. Hem her ay oturup maaşınızı alın, kiranız ödensin, hanımınıza kürk alın hem de hiçbir riske girmeyin... Böyle bir şey yok.

* Türkiye riskiyle beraber kârlı bir yer o zaman...

İlk seneler kiramı nasıl ödeyeceğim korkusuyla yaşadım. İkinci mevki trene binmeyi tercih ettim, 50 mark cebimde kalsın dedim. Bugün Allaha şükür belli bir yere geldik. Türkiye'de bir sorun olduğu takdirde diğer ülkelere gidiliyor. Dengeleniyor. 1999 en kötü yılımızdı. Türkiye'ye 2 milyon 3 bin kişi bekliyorduk, 1 milyon 400 bin geldi. Öger ve Türkiye, Alman nezdinde eş anlamlı olmuş. Bunun avantajını yaşıyoruz.

* Keşke daha istikrarlı bir ülkenin çocuğu olsaydım dediğiniz oldu mu?

Hayır. Katiyen. Vallahi demedim. Ben Almanlar'la konuşuyorum; "Ben sizden çok daha zenginim. Benim içimde iki kültür var. Ben Yunus Emre'nin şiirlerini de okuyorum Goethe'yi de okuyor seviyorum. Siz biliyor musunuz?" diyorum. Dünyada her şey maddiyat değil. Sıkıntısı olan insanlar belli bir maddiyat seviyesinde mutlu olacağını hisseder. Ama olamaz. Almanlar para için şunu der: Para sakinleştirir. Bağımsızlık getirir. Ama mutluluk değil.

BARBADOS'DA SIKILIRIM
* Sizsiz holding yürür mü?

Ben artık ruh babasıyım. Strateji koyan. Rayları döşerim ama hiçbir yerde lokomotif olmak istemem. Nereye uçacağız, o kararı ben veriyorum. 'Nasılları' gayet iyi yetişmiş insanlar yapıyor. Olayları kontrol ettiğim sürece bu sistem çalışır.

* Daha ne kadar çalışmayı düşünüyorsunuz?

Çoook...

* Barbados adasında emeklilik?

Hiç. İki hafta St. Moritz'de kaldım. Beş günde sıkıldım. Ömrümün sonuna kadar Barbados'ta yaşayabilirim. Ama "yapmayı" seviyorum. Zihni faaliyette bulunmam lazım.

* Başka alanlara kayın.

Yapıyorum. Aristo, Schoppenhauer okuyorum. Felsefe çok mühim bir alan. Şu an İmam Gazali ve Aristo mantığı üzerine bir kıyaslama okuyorum. 'Niye İslam geri' dendiği zaman bunu anlamak istiyorum. Üst üste kebap yiyemezsin, ama beyin açlığı çok enteresan. Beyin doymuyor. Onun açlığını hissettikten sonra insan olma zevkini alıyorsun. Hep böyleydim. Her akşam gezerdim gençken. Nerde parti ben oradaydım. O zamanın ne kadar ünlüsü varsa, Romy Schneider gibi, ben o partilere gittim. Senelerce gezdim.

* Başarının manası nedir sizce?

Mutlu yaşamak! Maddi ve manevi ihtiyaçlarını tatmin etmek. Dost edinmek. Sosyal olmak. Sorunlarını halledememiş insanlara yardımcı olmak. Şimdiye kadar birçok spor takımı kurdum, destekledim. Türk Alman Vakfı milyon markıma mal oldu. Niye kurduk? Almanlar'ın Türkler'e bakış açısından rahatsız oldum da ondan. Şimdi çok mutluyum, en üst düzey Almanlar, bakanlar, mebuslar, belediye reisleri, fabrika sahipleri benim başkan olduğum bir vakıfta kurucu üye oluyorlar; ne kadar mutlu oluyorum. Türkler'in aşağılandığı bir toplumda... Demek sadece karşı tarafa bakmamak lazım. Beni kimse aşağılamadı. Dost oldular.

Vural Öger kimdir?
1942 - Ankara'da subay oğlu olarak dünyaya geldi.

1960 - Etibank bursuyla Berlin Teknik Üniversitesi'nde Metalurji Mühendisliği eğitimine başladı. Üniversite yıllarında Üniversite'ye bağlı Artu seyahat acentasında bilet keserek para kazanmaya başladı. Bu arada mankenlik yaptı.

1969 - Hamburg'dan Türkiye'ye, büyük ihtiyaç olduğu halde direkt uçak seferi olmadığını fark etti. Biriktirdiği 4 bin markı peşinat olarak verip 18 bin marka uçak kiraladı. İki haftada bütün biletleri sattı. Cebine 10 bin mark kalınca bir sefer daha yaptı. Sonra bir sefer daha, bir sefer daha...

1970 - Charter seferleri büyük ilgi görünce Hamburg'da şirket kurdu. Berlin, Hannover, Stuttgard ve Münih'te acentalar açtı. Yıllık ciro bir milyon marka ulaştı.

1970-80 - Öger Türk Tur Almanya'nın her tarafına yayılmış bir şirket haline geldi. Birçok uçak şirketiyle anlaşma yaptı, uçuşlar organize etti.

1980 - Türkiye'de turizmin gelişmesiyle birlikte Almanlar için de organizasyon yapmaya başladı. Şirketi Öger Tours oldu. Antalya'ya direkt uçuşlar koydu, tatil köyleriyle anlaştı, paket tatil turları sattı.

1989 - Batı Almanya ile Doğu Almanya birleşti. Turizm ile tanışan Doğu Almanlar'ı en önce Öger keşfetti ve Türkiye'ye bol miktarda Doğu Alman gönderdi.

1995 - Lufthansa'nın yan kuruluşu Condor'a yüzde 10 hisse verdi, gücünü katladı. Avrupa'da 7, Türkiye'de 8 olmak üzere 15 şirket ile Öger Şirketler Grubu 1994-95 yılında 720 milyon marklık ciro yaptı ve Almanya'nın ilk 10 seyahat acentası arasına girdi.

1996-97 - Kimse orada tatil yapılabileceğini bilmezken, Küba'yı keşfedip ilk tur operasyonunu gerçekleştirdi.

1998 - Türkler'in sorunlarının Almanlar'a, Almanlar tarafından anlatılmasını sağlamak amacıyla "Türk Alman Vakfı"nı kurdu. Milletvekilleri, bakanlar, belediye başkanları, fabrika sahipleri kurucu üye oldu. Türklerin sosyal ve politik sorunlarına karşı verdiği mücadele böylece kurumlaşmış oldu.

2000 - Almanya Göçmen Yasası Komisyonu'na alınan ilk yabancı oldu. Bir yıla yakın süren yasa hazırlanması aşamasıyla çok yakından ilgilendi.

2001 - Türk Alman Vakfı Gölcük'te depremde kimsesiz kalan çocuklar için çocuk köyü kurdu. Almanya'nın en yüksek nişanı olan "Bundesverdienstkreuz" nişanını aldı. Öger şirketler grubu yıl sonunda bir milyar marklık ciro yaptı. Şirket ilk beşe girdi.

Avukatı İçişleri Bakanı!
Vural Öger'in ne kadar tuttuğunu koparan bir insan olduğunu en iyi herhalde başından geçen bu olay anlatır: Yıl 1969. İran Şahı Rıza Pehlevi, Almanya'yı ziyaret ediyor. Berlin Teknik Üniversitesi Şah'ın ziyaretini protesto ediyor. Pankartlar, molotof kokteylleri, sopalar, yumurtalar... Polis eylemcilere saldırıyor. Vural Öger, sınıf arkadaşının polis tarafından coplanarak dövüldüğünü görüyor. Arkadaşını polisin elinden kurtarmaya çalışırken kafasına yediği cop darbesiyle yığılıp kalıyor. Gözünü hastanede açıyor. Yarasının iyileşmesi altı ay sürüyor. Öger, kendisini hastanelik eden polisin peşini bırakmıyor. Parası az olduğu için, genç ve solcu bir avukat buluyor. Davayı kazanıyorlar. Polis ağır para cezasına çarptırılıyor. Öger davasıyla önemli bir mesleki başarı kazanan bu genç avukat şimdi Almanya İçişleri Bakanı Otto Schily. 29 yıl sonra tekrar bir araya geliyor Öger ve Schily. Bu buluşmanın sonucu Türk Alman Vakfı kuruluyor.

MUTLU TÖNBEKİCİ



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır