Usul usul Musul
Seyahatler üst üste geldi. Önce Paris'te bir hafta kaldım, arkasından Stockholm'de.
Paris'ten yazı göndermeyi sürdürdüm ama Stockholm'deki, geceli gündüzlü yoğun toplantılar sırasında Türkiye'yi izlemek ve yazı göndermek olanaksızdı.
Bu yüzden kısa bir süre için de olsa "yıllık iznimin bir bölümünü" kullanmış oldum.
***
İki başkentte de birçok kişiyle görüşme fırsatım oldu: Bakanlardan, gazetecilerden, uluslararası kuruluş yöneticilerine, kültür adamlarına kadar pek çok önemli şahsiyet ile toplantılarda buluştuk, akşam yemeklerinde sohbet ettik.
Önce, daha önce de pek çok kez belirtmiş olduğum bir gerçeğin altını çizmeme izin verin: Türkiye kendi içine kapalı bir ülke; dünyanın merkezi olarak kendisini görüyor ve hep kendi meseleleriyle uğraşıyor ama sınırların dışına çıktığınız anda Türkiye yok.
Doğrudan ilgili olan çevreler dışında, ne gazetelerde adı geçiyor, ne de televizyonlarda.
Kısacası dünya işi gücü bırakmış, bizimle uğraşmıyor.
Dönüşte ise, Türk Hava Yolları uçağına binip Türk gazetelerini elinize alır almaz bambaşka bir dünya ile karşılaşıyorsunuz.
Türkiye dünyanın umurunda değilse, dünya da Türkiye'nin hiç umurunda değil.
Kimin vatansever kimin vatan haini olduğu tartışılıyor; bizi bölüp parçalamak ve yutmak isteyen Batı canavarının oyunları üzerine yazılar fışkırıyor her köşeden.
Kısacası kendi kendini yiyen ve enerjisini iç kavgalarda tüketen bir ülke görünümü.
Bir çeşit dâr-ül harp.
***
Dünya kendi yörüngesinde dönmeye devam ediyor ve kendi sorunlarını konuşuyor ama elbette Türkiye ile ilgilenen çevreler de var.
Bu kişilerdeki genel kanı; Türkiye'nin bir dönüm noktasına geldiği.
Özellikle Barzani çevrelerinden kaynaklanan ve Amerika tarafından kabul gören yaklaşım, Türkiye'nin Kuzey Irak'ta önemli görevler üstlenmesi ve orada kurulacak yeni yapıyı yönetmesi.
Bir temsilci "Saddam'la yaşamak olanaksız." diyor. "Bizi Türkiye yönetsin. Petrol konusunda da otuz yıllık bir anlaşma yapılır ve Türkiye'nin bütün ekonomik sıkıntıları biter. Bu hareket, Türkiye'yi Ortadoğu'nun lideri yapar. Hakettiği yer de budur zaten."
Bendeki kanı; önce Misak-ı Milli sınırları içinde olan ve sonradan çıkartılan Musul ve Kerkük'e adım adım yaklaştığımız yönünde.
Umalım ve dileyelim ki Ankara, bu yaşamsal dönemi iyi yönetsin, Türkiye'nin çıkarlarını iyi korusun. Bugüne kadar olduğu gibi olayların peşine takılıp gitmek yerine, kendi politikalarını oluşturup, bu yönde stratejiler izlesin.
Bakalım, göreceğiz!
|