Bugün size iki yaşanmış olaydan söz etmek istiyorum.. Birincisi, bundan birkaç yıl önce Seattle'da yapılan özel olimpiyatlarda geçti.. İkincisi ise ülkemizde..
Birincisinden başlayalım: Zihinsel özürlü 8 yarışmacı, 100 metre koşusu için başlama çizgisine geldiler.. Verilen işaret ile de yarış başladı.. Yarışmacılar bir hamlede başlayamadılar ama, bitirmek ve kazanmak için istekliydiler..
Yarışın hemen başında bir genç tökezleyip yere düştü ve ağlamaya başladı.. Diğer yarışmacılar onun hıçkırıklarını duyunca yavaşlayarak dönüp gence baktılar. Sonra geriye dönüp yanına gittiler. Down Sendromlu bir kız eğilip, yerdeki arkadaşının yanağına bir öpücük kondurdu. Hep birlikte arkadaşlarının ayağa kalkmasına yardımcı oldular.. Ve de ardından hepsi birden kolkola girerek bitiş çizgisine doğru hep birlikte yürüdüler.. Stadyumda herkes ayağa kalkıp, dakikalarca bu müthiş yürekli özürlü gençleri çılgınca alkışladı..
Bu müthiş olayı bana duyuran İlter Akınoğlu'na teşekkür ederim.. Bakın ne öğretiyor bu olay bize:
Hayatta önemli olan şey,
sadece kendimiz için kazanmaktan ziyade,
yavaşlamak anlamına bile gelse,
kendimizle birlikte,
diğerlerinin de kazanmasına,
yardım etmektir...
Ne kadar güzel.. Ve ne kadar öğretici değil mi?
Ülkemizde ise bakın neler oluyor:
Elektronik postalardan öğrendiğimize göre, şu sıralar, sivil çevre örgütlerimiz birbirine girmiş durumda.. Mahkemelik bile olmuşlar.. Birbirlerini "etkinlik çalmakla" suçluyorlar..
Oysa onların ortak bir platform oluşturup, Türkiye'de çok ciddi boyutlarda olan çevre sorunlarını ülkemizin gündemine taşımaları gerekmiyor mu?
Olmuyor.. Bunu yapacakları yerde, bunu yapmaları gerektiği halde, birbirlerini yiyorlar.. Birbirlerine yardım etmek yerine, birbirlerinin kuyusunu kazıyorlar..
Şu fıkra boşuna çıkmadı; Zebaniye, "Cehennemde diğer milletlerin aksine, Türklerin bulunduğu kuyunun başında neden nöbetçi yok" diye sormuşlar.. Zebani "Gerek yok, içlerinden biri yukarı çıkmak istese, ötekiler hemen paçasından yakalayıp, dibe çekiyorlar" cevabını vermiş..
Yazık değil mi? Kendileri gibi düşünmeyen herkesi ve de hemen, "Vatan haini, satılmış, ajan" diye suçlayan dar kafalı, dünyanın nereye gittiğinden habersiz ve hâlâ 3'üncü Dünyacı insanlar, bu ülkede oturmuyorlar mı? Böyle bir ülkede sosyal barış mümkün mü?
Hafta sonu düşünün lütfen.. Tüm okurlarımıza iyi bir hafta sonu dileriz..