|
|
Filmlere takıp gerçekleri unutmak
On iki yıl önce Amerika Birleşik Devletleri'nde bir gezi sırasında, üniversite öğrencilerine Türkiye'yi tanıtan bir konuşma yapmam önerilmişti. "Gece yarısı Ekspresi" filminin dalgası devam ediyordu. Türkiye üzerine kabaca bir konuşma yaptıktan sonra öğrencilerin soruları başladı ve ilk soru "Gece yarısı Ekspresi" üzerine geldi. Ben de Amerikalı öğrencilere şöyle bir soru sordum: "Siz Türkiye'deki hapishanelerle ilgili kaç film gördünüz?" Hepsi "Bir" diye mırıldandılar. "Peki Amerika'daki hapishanelerle ilgili kaç film gördünüz?" Yine hepsi "Ooo... Çok..." diye sesler çıkardılar. Son cümlem şöyle oldu: "O filmlerin çoğunu ben de gördüm, Gece yarısı Ekspresi filmini de gördüm, bütün hapishanelerin çok kötü olduğunu ben de biliyorum..." Amerikalı üniversite öğrencilerinden aldığım alkış, söylemek istediğimi anladıklarını gösterdi.
Sinemanın yaygınlığı, diğer birçok sanat dalından daha kolayca, çok fazla insana ulaşabilir olması sayesinde milyonlarca insan birçok şeyi kitaplardan değil filmlerden öğreniyor.
Herkes kendi filmini çekiyor
Mesela ne öğrendik: Amerikalı beyazların Kızılderililer'e yaptığı bütün kötülükleri, kıyımları filmlerden öğrendik. Bunları Türk fimlerinden öğrenmedik, Amerikalıların yaptığı Amerikan filmlerinden öğrendik.
Ne zaman Ermeni soykırımı konusu geçse, en çok kızdığımız ülke olan Fransa'nın Cezayir savaşı sırasında Cezayir halkına yaptığı kötülükleri hatırlarız. Bazı cin fikirliler kalkar; Ankara'ya, İstanbul'a Cezayir anıtları dikilmesini önerir. Bütün bunlar Fransızlar'ın Cezayir'de yaptıkları eziyetleri, okudukları tarih kitaplarından değil, Fransızlar'ın çektiği Fransız filmlerinden biliyorlar.
Amerikalılar Kızılderili olayındaki "ayıp"ları kendi çektikleri filmlerle bütün dünyaya anlattılar. Yine Amerikalılar Vietnam'da yaptıkları fenalıkları kendi çektikleri filmlerde dibine kadar tartıştılar. Fransızlar Cezayir'deki "ayıp"larını kendi filmleriyle bütün dünyanın gözleri önüne serdiler.
Bütün bu filmler yapılırken de hiçbir Amerikalı ya da Fransız kalkıp "Bunu çekmeyelim, tartışmayalım, bunu bizim aleyhimize kullanırlar" budalalığına düşmedi.
Herkes geçmişiyle hesaplaşıyor
Fransa Cezayir savaşındaki "ayıp"larıyla hesaplaşmaya devam ediyor. Geçen haftanın iki olayını aktaralım. Bir Cezayirli genç, annesinin 1960'da esir kampında Fransız askerlerinin tecavüzüne uğradığını kanıtladı ve Fransa devletini Fransız mahkemesinde mahkum ettirdi.
1955'te Cezayir'de istihbarat sorumlusu olarak görev yapan ve geçen yıl yayınlanan bir konuşmasında ve anılarında Cezayirliler'e işkence yapıldığını, yargısız infaz yapıldığını kabul eden bir emekli general 80 yaşında yargılanmaya başlandı.
Amerikalı Kızılderili kıyımını, Vietnam savaşının pisliklerini kendi iradesiyle, kendi kendine tartıştı; kitabını yazdı, filmini çekti. Fransızlar Birinci Dünya Savaşı'ndaki generallerinin, İkinci Dünya Savaşı'ndaki işbirlikçilerinin, Cezayir savaşındaki işkencecilerinin yol açtığı "pislikleri" kendi yazdıkları kitaplar, kendi çektikleri filmlerle tartıştılar, kendi geçmişleriyle hesaplaştılar ve hesaplaşmaya devam ediyorlar.
Kendi geçmişini sorgulayamayan, tartışamayan ve geleceğini çizemeyen kafalar filmlere takıp oldukları yerde durmaya devam ederler.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Nuriye Akman'ın bu haftaki söyleşisi için tıklayınız
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|