Cumhuriyet ile ümmetten bireye doğru adımlar atıldığını ve aklın öncülüğünün dogmaların yerini aldığını belirten Koçan, "1950 sonrası siyaset bireye, örtük bir saldırı düzenlemiştir. İktidar tutkusundan beslenen bu saldırının, bireyin yeniden onaylanması ile sona ereceği düşünülebilir. AB süreci, bu yeniden onaylanmanın başlangıcını oluşturması bakımından çok önemli bir adım olacaktır" dedikten sonra "yaratıcılık" ve "sanat eğitimi" alanında Avrupa Birliği ülkeleri ile ülkemiz arasındaki farklılıkları maddeler halinde sıralıyor:
* Türkiye'de aile, özel yeteneği henüz keşfedememiştir.
* Kentler özel yeteneklilere göre donatılmamıştır.
* Orta ve lise öğretiminde özel yetenek eğitimine bir sığıntı gözü
ile bakılmaktadır.
* İyi niyetlerle kurulmuş Güzel Sanatlar Liseleri kadro ve altyapı
eksiklikleri nedeniyle gerçek işlevlerine kavuşamamışlardır.
* Üniversiteler önünde kalabalıklar oluşturan öğrenci adaylarının
çoğunluğu özel yetenek kavramından habersiz olarak üniversiteye
başvurmaktadır.
* Üniversiteler öğrenci seçerken ürkek davranmaktadırlar.
* Üniversiteler öğrenciye farklı seçenekler sunamamaktadırlar.
* Üniversiteler içe dönük merkezi yapıları ile sanat dünyası dışında
kalmaktadırlar.
* Üniversite kadrolarının tümü sürekli kadrolar için kullanılmakta.
Bu durum öğretim kadrosunun yapısını hantallaştırmaktadır.
* Üniversiteler gönüllülerin gücünü kullanamamaktadırlar.
* Öğrenci, seyirci rolünden yapıcı alana henüz geçirilememiştir.
* Yeni teknolojiler eksiktir.
* Yatırımlar yetersizdir.
* Siyasetin üniversite üstüne kurduğu hayaller korkunçtur.
Bütün bunların bizim "birey" anlayışımızdan kaynaklandığını ifade eden Koçan, daha sonra "Bireyi henüz onaylamamış bir toplum olarak bireyin en anlamlı etkinliği olan yaratıcılığı nasıl özendirebiliriz?" diye soruyor.
Bu sorunun yanıtı, yine Koçan'ın şu sözlerinde aranabilir mi?
"Yaratıcılık ve sanat eğitimi konularında Avrupa Birliği ile aramızdaki farklılıklar açıktır. Yer yer iyi niyetlerle oluşturulmuş kurumlara rağmen bu fark yine de büyük ölçüdedir.
Çünkü bireyin meşrulaştırım süreci bizde henüz tamamlanamamıştır ve bu süreç tamamlanmadan öğrenciden yaratıcılık bekleyen kurumlarda ideal boyutlarda eğitim gerçekleştirilemez.
Öğrencisine güven duymayan öğretim üyeleri de öğretim üyesine güven duymayan öğrenciler de bu gerçeği fark etmiş olarak birbirini algılamaktadır.
Öğrenciye seçenekler sunmayan ortamlar, yaratıcılığın ipuçlarını da sunamazlar.
Bu nedenle Avrupa Birliği ile aramızdaki her türlü farklılık ibreyi bugün olumsuz yöne kaydırıyor. Eğer bireyi yüceltebilmeyi başarır isek bu farklılıklar ibreyi olumlu yöne çevirbilecek avantajlara dönüşebilir."
Yarın, Avniye Tansuğ'un "Web'de Kültür Sanat Ğ AB Standartları"
bildirisi...