Mahsus bekledim, bu Öğretmenler Günü'nde de, medyacılar nasıl yalakalık yapacak öğretmenlere diye...
İşte bayat duygusallıklardan seçmeler:
Öğretmeni duyan yok... Öğretmenin içler acısı hali... Affet bizi öğretmenim... Öğretmenim canım benim... Sen ağlama öğretmenim... Öğretmen ateş hattında...
Ve cart ve curt!..
Bir mesleğin maddi ve sosyal sıkıntıları "zırlamakla" hallolsaydı, öğretmenler ihya olurdu..
Türkler'in işi gücü ağlamak...
Benim hisli meslektaşlarım, notunuzda olsun, öğretmene yalakalık yapmanın da avantası yok...
Çünkü 400 bine yakın öğretmen elini bir gazeteye sürmeden yaşıyor, istediğiniz kadar zırlayın, hikaye...
Ayrıca mide bulandırıyorsunuz, öğretmene haybeden gözyaşı döktüğün akşam, barın birine çöküp cin toniğin yanında yeşil zeytinle havuçu ziftlenmeye başlayacaksın, senin asıl dümenin, nasıl üç kuruş daha avanta yaratırım, ya gazeteden bir ekstra cukka, ya da TRT mrt gibi bir devlet kurumundan ikinci bir maaş yahut da "sanat salağı" bir şirket yöneticisini kafesleyip, sponsorluk adı altında 80-100 bin doları iç etmeyi planlamaktan ibarettir..
Birbirimizi yemeyelim, yavelerinizi, sadece bir kısım saftorik ciddiye alıp hisleniyor...
Ayrıca, size mesleki bir kıyak daha yapayım, belki yayın yönetmenleriniz utancından söyleyemiyordur, asla ve asla "duygulu yazı" yazamıyorsunuz, öyle yersiz kelimeleri, öyle anlamsız biçimde kullanıyorsunuz ki, yazılarınız "duygulu" değil "sümüklü yazı" oluyor, okuyanı türkçeden bile nefret ettirirsiniz, aranızda "kasapçı, nalburcu" diye yazanlar bile var.
Duygulu yazı yazmak için evvelemirde "örselenmemiş duygu" lazım, o da sizin gibi "kaşar"larda ne gezer!.. Hem de ne kaşar, levazım deposunda unutulmuş 40 yıllık trakya kaşarı!..
Bence öğretmenlerin içler acısı halinde, kendilerinin de kabahat payı var, nereden belil diyecek olursanız, sizin gibi kazmaları yetiştirmeden hayata salmalarından belli..
Sırf sizden de değil, hani mektepte devamlı sordukları havuz problemleri vardı ya, havuza saatte bilmem kaç litre su akmaktadır, başka bir delikten de şu kadar litre boşalmaktadır, havuz ne zaman dolmaktadır, falan gibi son derece zevksiz, insanı eblehleştiren ve matematikten nefret ettiren soruları hatırlayın, işte o hiç dolmayan havuz saçmalıklarıyla yetiştirilen çocuklar, sonradan devlete bürokrat ve yönetici oldukları, siyasete atıldıkları, lider oldukları için, şekilde görüldüğü gibi Hazine bir türlü dolmuyor, devletin bütün kasaları kevgire dönmüş, KİT'ler delik deşik, belediyeler borç batağında, dış ticaret açığı kapatılmaz vaziyette, tıpkı problemdeki boş havuzlar gibi...
Eeee, öğretmen dediğin de yetiştirdiğinden belli olur, bu kadar kendini "devlete perçinlemiş" öğretmen sınıfı herhalde kaşanelerde oturup, yatlarda tatil yapmayacaktı!
Şu kendi diline hakim olamayan "mütercim yazar" tayfasını ve millete her akşam saç baş yolduran tv yapımcılarını hangi öğretmenler yetiştirdi, Marslı öğretmenler mi?.
Toplum katmanları, her türlü canlılığın, lezzetin, kalibrenin, çapın ve kültürel düzeyin çok çok altında sürünecek, onları yetiştiren öğretmenler ise bal börek içinde yaşayacak...
Var mı böyle bir hayat orantısı, dünyada?..
"Özelleştirme zorunluluğunu" kavramamış öğretmen, bu devletçi sistemle asla kurtulamayacağını anlamadıkça bu tragedya bitmeyecek...
Bilgisinin, emeğinin, birikiminin, fedakarlık ve sevgisinin değerli bir "meta" olduğunu bildiği ve bunun hakkını istediği gün kurtulacak...
"Kutsal meslek" dümeniyle kandırıldığı gün değil...
Bu konu derin, yarın da devam edelim.