Bugün Türkiye'de 73 bin cami, 370 bin resmi lojman, 450 bin de erkek erkeğe kahvesi var...
Erkek erkeğe kahvelerinde sık sık siyasetle ilgili çözüm yolları da üretilir.
Yaşını başını almış kavruk yüzlü bir kasketli:
- Önce ahlakı düzeltmek gerek, der.
Karşısındaki başını sallar:
- Bize eli sopalı biri gerek...
Bir üçüncüsü de, hem bu görüşleri onaylar; hem de, uygulanması gereken yöntemi açıklar:
- Sallandır iki kişiyi, bak her şey nasıl düzelir.
Sonra parti liderleri hakkında değerlendirmelere, yargılara ve bazen de tartışmalara geçilir.
Bir tanesi:
- Hiçbirinde iş yok, der.
Bir başkası da, eski siyasetçilerden birinin adını söyler:
- Şimdi o olacaktı ki...
Son toplamda ortak kanı, garibanı kimsenin düşünmediği üstünedir.
Yörelere göre bazen tütün sorununun ne olacağı girer gündeme, bazen buğday fiyatlarının ne olacağı...
Gençler ise çok daha başka havalardadır; kimi Almanya'ya gitme hayalleri kurar, kimi İstanbul'daki amca oğlunun yanına taşınma hayalleri...
450 bin erkek erkeğe kahvesi...
Ne doğumlarının, ne de ölümlerinin küçücük bir ilânı bile gazetelerde çıkmamış ve çıkmayacak olanların dünyasıdır oraları...
65 milyonluk Türkiye'de, kademeli olarak daha çağdaş bir görünüm içinde yaşayanların sayısı, sadece 10 milyon kadar... Gazeteler de zaten sadece o kesimin eğilimlerine göre ve o kesimi etkilemek için çıkar. Sanatçısından, bilimcisinden, siyasetçisinden, medya mensuplarından, paparazzicilerine kadar; vitrinde görünenlerin sayısı ise, 5 bini geçmez...
Böylesine yamuk ve tuhaf bir tablonun esintisiyle, hiçbir zaman gerçekleşmeyecek, deli saçması projeler fıkırdar durur, benim de kafamın içinde...
Örneğin erkek erkeğe kahvelerinde "Uzay konusu" üstüne açık oturumlar yapılsa.. Acaba neler yansırdı ekranlara?
Ve sonra bir başka açık oturum, "İlk cinsel deneyiminiz kaç yaşında ve nasıl oldu?"
Arkasından hayatında hiç gazete okumamışlar arasında bir açık oturum ve bir soru, "Siz gazeteci olsaydınız neleri yansıtmak isterdiniz?"
Bir açık oturum da, "Annenizin beğenmediğiniz yanları var mıydı, babanızın beğenmediğiniz yanları var mıydı?" üstüne...
Bir başka açık oturum da, "Keşke şunu şöyle yapsaydım, keşke bunu yapmasaydım sıralamasında; kaç keşkeniz var?" konusunda...
Deli saçması konular; alışılmış kalıplarla, ortak hipnozları aşan ve dopinglenmemiş olması nedeniyle; ekşimiş yoğurda dönen beyinleri, alevleyen konular...
Sade erkek erkeğe kahvelerinde değil; emekli valilerle militerler arasında da tüm dünyayı ilgilendirecek ne açık oturumlar yapılabilir...
Örneğin, "Son 70 yılda Türkiye'de toplatılmış ve yasaklanmış yerli ve yabancı kitaplar" üstüne bir açık oturum...
Arkasından, "Dünyadaki hangi yazarlar, Türk olsalar 'asmayalım da, besleyelim mi?' menzili içine girerlerdi?" üstüne bir açık oturum...
"Emekli valilerle militerler arasında anılarını yazmış olanların oranı" konusunda bir açık oturum...
"Yönetenler kadrosunda olanlar; bizzat kendi elleriyle kaç yönetileni, emirlerindeki kişiler aracılığıyla kaç yönetileni dövmüşlerdir ortalama?" konusu üstüne bir açık oturum...
Dayak atılanların sayısı ortaya çıktığında; "Bize eli sopalı biri gerek" diyen köylü de, davet edilirdi açık oturuma...
Ne keyifli olurdu ha, öyle değil mi?
Bir de tabii, tıpkı Murat Belge gibi gerçek beyinsel bir soylu olan Ömer Madra'nın ırgaladığı bir sorun da, didiklenebilirdi bir açık oturumda; "Dünya medyasının sakladığı konularla, Türk medyasının pas geçtiği konular"...
Ve arkasından "Türkiye'de son 70 yılda kitlelerden gizlenmiş gerçekler" üstüne bir açık oturum...
Resmi kalıplar ve ortak hipnozları şişleyen, deli saçmaları bulmaya aşırı meraklıyımdır bendeniz...
"Yazı" bazen cinnetle dans ederek sever uçmayı...