|
|
Ekonomik kriz, sadece bir semptom
Şubat ayında başlayan süreç, geçici bir kriz değil; Türkiye'nin daralması, küçülmesi, gerçek boyutuna indirgenmesi sürecidir. Artık Pakistanlı kadar çalışıp, İsviçreli gibi tüketme dönemi sona erdi. Zaten böyle olmasaydı, kriz şimdiye kadar çoktan geçmiş olurdu ama tam tersine iş adamları ve çalışan kesimler krizin daha da ağırlaştığı kanısında.
TÜSİAD ve emek temsilcileri, tarihte ilk defa el ele veriyor ve daha iyi yönetim talebini haykırıyorlar.
İşsiz sayısı 10 milyonun üzerinde.
Sadece son krizden bu yana 1 milyon kişi işini kaybetti. Yoksul kesimler pazar artıklarından geçinmeye çalışıyor; halk ekmeklerin önündeki kuyruklar malum.
Ama bu durum, Türkiye'nin doğru temeller üzerinde yeniden yapılanması için bir fırsat olarak da görülebilir. Bunun ilk koşulu ise gerçeğin gözünün içine bakabilme cesaretini göstermek.
***
Tarihteki büyük imparatorlukların her biri modern ve güçlü devletlere dönüştü: Roma, İngiliz, Fransız, Rus, Çin, İspanya, Avusturya egemenlikleri, bugün de güçlü.
Dünya çapında bir imparatorluktan azgelişmiş üçüncü dünya ülkesi kategorisine yuvarlanan tek ülke bizimki.
Neden?
1920'lerde müthiş bir silkinme ve çağdaşlaşma hamlesi ile kurulan devlet, 21. yüzyıla yaralı bereli giriyor: Yolsuzluk illeti, kamu kuruluşlarını, belediyeleri, özel işletmeleri zehirli sarmaşıklar gibi sarmış. Hayvanlar ansiklopedisinde yolsuzluk operasyonlarına vermek için isim kalmadı.
Neden?
Siyasetin tıkandığı noktada sağda, solda ve merkezde 75 yaşına gelmemiş insanlara "yeni oluşum" gözüyle bakılmıyor.
Neden?
Batılı ülkeler kabul etse, nüfusun yarısı dışarıya gidecek.
Neden? Neden? Neden?
Bu soruları istediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz ama görünen gerçek şu ki, Türkiye Cumhuriyeti şu anda sağlıklı, geleceğe güvenle bakan, normal bir ülke değil.
Osmanlı İmparatorluğu'nu oluşturan halkların kurduğu ülkeler arasında en gerilerde yer alıyor.
***
İlk günden beri bu krizin sadece ekonomik kriz olmadığı görüşünü tekrarlayıp duruyorum.
Ekonomik tablo sadece bir semptom; esas hastalık ise değerler sistemindeki tahribat.
Bu ülke yıllardan beri çürüyor: Geleneklerinden süzüp getirdiği ve sonra çağdaş cumhuriyetle edindiği hangi değer varsa onu katlediyor. Oysa bir toplumu birarada tutan ve yaşamasını olanaklı kılan şey; sahip olduğu değerler sistemidir.
Geleneksel haram ve helal kavramı da toplumu koruyan değerler sistemi içindedir, çağdaş hukuk devletinin ilkeleri de, sivil toplum dayanışması da; sanat, kültür ve ahlâk da..
Bir toplum, binlerce yıllık kökünden kopmuş ama çağdaş değerlere de ulaşmayı henüz başaramamışsa, işte böyle ortalarda başı kesilmiş tavuk gibi çırpınıp durmaktan başka çaresi kalmıyor.
Başları ayak, ayakları baş yapan, yolsuzluğun, zorbalığın ve hukuksuzluğun kol gezdiği, para ve iktidardan başka değer ölçüsü tanımayan; hoyrat, kaba bir soygun düzenine doğru yol almaya başlıyor.
Bu cehennem gümbürtüsü karşısında dürüst ve değerli insanların sesleri giderek cılızlaşıyor, duyulmaz oluyor.
İmparatorluk mirasçısı güzelim ülke, lumpen ve dolandırıcı egemenliğine giriyor.
IMF mali açığımızı kapatmak için 10 milyar dolar gönderebilir ama değerler sistemimizdeki tahribatı gidermeye hiçbir yabancı kuruluşun gücü yetmez.
***
Türkiye'ye hep iyimser mesajlar vermeye çalışan Ertuğrul Özkök bile dünkü yazısında "Bu çocuklara, neredeyse 'Haydut ülke' denilebilecek bir imajı miras bırakıyoruz... Bizi lanetle anacaklar... Hepimiz mezarlarımızda azap çekeceğiz.." cümlelerine yer veriyorsa, varın ne durumda olduğumuzu hesap edin.
Ama bu tablo karşısında bile pes etmemek, cesareti yitirmemek konusunda bizleri yüreklendirmeye çalışan Hıncal da haklı.
Çünkü yılgınlık çözüm değil.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
SABAH'ın Demokrasi Kürsüsü'nde sizde sesinizi duyurun
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|