|
|
Bu kentte trafik düzelir mi?..
Akşamüzeri, birinci köprüden karşıya geçiyorum.. Zincirlikuyu'dan çıktık, Köprü şeridine girdik. Köprü tıkalı, sıramızı bekliyoruz.. Sağımızdan bir taksi geçti.. Bu şerit sağdan ayrılıp Topkapı yönünde eski E-5'e girecekler için.. Ama 34 TFD 23 sağa dönmedi.. Bizi sağladı, en ilerden, (Orada yer zebra boyalı, yani üzerinden geçilmez, yasaktır,) zebradan bizim şeridi zorladı.. Uygar(!) milletiz. Hakkımızı gaspeden ve trafiği katledenlere hemen yol veririz.. Aynen öyle oldu, bizim şeride aniden giremedi taksi, E-5 yolunu da tıkadı ya.. Kornalar çaldı ya.. Uyanığa yer açtılar hemen.. Ardından bir özel araba, 34 VEC 81!.. O da sağdan.. Ayni sahneler..
"Ah" diyorum.. "Ah bir polis olsa da, şu uyanıkların canına okusa.."
Ben oldukça uzaktayım. Nihayet zebraya yanaştık.. Dehşet içinde gördüm.. 34 A 5648 plakalı trafik arabası, orada görevli. Tam zebranın içine park etmiş.. İçinde oturan polisler de derin bir sohbete dalmışlar..
Devam ettik.. Köprüye yaklaşıyoruz.. Gene sağımızdan, güvenlik şeridinden bir araba, 34 MDR 65 geçti, gitti.. Tam da polisin önünden.. Durdum bu defa.. "Sizin önünüzde ihlal var, bu ne iş" dedim.. "Direksiyonda asker var" demez mi?..
Bu ülkede "Direksiyonunda asker olan sivil arabaların kural ihlali serbesttir" diye bir kural var da, benim mi haberim yok?.. Askerlik, baştan sona kural demektir üstelik.. Örnek olacak kurumdur.. Üstelik İçişleri Bakanımız "Görevde olmayan polis arabaları dahi kural ihlal etmeyecektir" diye bas bas bağır mıyor mu?.
Tabii, bir araba kuralı ihlal etti mi, arkasındaki şımarıyor.. 34 VC 573 plakalı minibüs de daldı, güvenlik şeridinden.. Asker şöförlü arabayı durduramayan polis, onu da durdurmadı, tabii..
Sonra 34 BCT 53 ve 34 FKB 75!.. Efendim bunlar da tepelerine, Talimhanede her dükkanda satılan mavi tepe lambası koymuşlar.. Polisin önünden bastı gittiler..
Kim bunlar yahu?.. Trafikle ilgili hiçbir yasa ve yönetmelikte yer almayan bu mavi tepe lambalarını kim, niye ve ne hakla kullanır, polis onlara nasıl selam durur?.. Birgün Ali Sami Yen'de maça giderken, tüm polis barikatlarını geçti, böyle mavi tepe lambalı bir mersedes ve içinden, "Baba" diye anılanlardan biri çıktı.. Tanıdığım pek çok iş adamında da var..
Ben de bir mavi tepe lambası alıp kullanabilir miyim, sevgili Emniyet Müdürüm Hasan Özdemir?..
Bu mavi lambanın ne olduğunu, tanıdığım her polis şefine sordum.. Hepsi, eveledi, geveledi.. Özeti.. Polislerin yasallaştırdığı bir kanunsuzluk bu..
Şimdi gelin de bu kentte trafiği düzeltin bakalım?..
Kabak tadı..
Artık kabak tadı verdi.. Erkin Koray'ın her televizyon söyleşisinde, her gazete röportajında kızını okula yollamayışını bir marifet gibi açıklaması ve buna övgüler düzmesi kabak tadı verdi..
Madde 1..
Bu ülkede babaların, çocuklarını temel eğitime göndermeyişleri suçtur.. Bu yüzden savcılar binlerce kovuşturma açtırmışlardır. Koray'ın "Ben sistemi beğenmiyorum. Bu yüzden kızımı göndermiyorum" gerekçesinin yasal dayanağı yoktur.
Bu ülkede yasalar, doğuda parasızlık, yoksulluk, batıda dinsel sebeblerle kızlarını okutmayanlara uygulanır, ama Erkin Koray gibi ünlülere uygulanmaz diye bir maddeye sahip değildir.
Eğitim bu ülkenin en büyük sorunu iken, çocuk okutmamanın reklamını bıkmadan ve usanmadan yıllardan beri yapmağa devam eden Erkin Koray, susmalı, ya da savcılar artık görevlerini yapmalılar..
Sahiden kabak tadı verdi..
..ve de tehlikeli olmaya başladı..
Bir Tavsiye
Kot pantolonun kıymeti!.
"İş hayatımda yaptığım tek şey var; doğru insanları işe aldım ve işlerine karışmadım."
Dünyanın en büyük iş imparatorluklarından birini kuran, Rockefeller'in başarısının altın anahtarı olan bu sözlerinin ne anlama geldiğini enine boyuna öğrenebilmek için bir tıp doktorunun kitabını okuyacağım aklıma gelmezdi!
Amma, "Tıp Fakültelerinden ara sıra doktor da çıkar sözünü doğrulayan örneklerden biriyim" diyerek, kitabına başlayan Murat Toktamışoğlu, doğrusu ya, insana okumaya başlarken dudak büktürecek ama okumaya başladıktan sonra da elinden bırakmak istetmeyecek bir eser yazmış...
Doktorluğu bırakarak, yönetim danışmanlığına, yönetim eğitmenliğine başlayan Toktamış'ın Kot Pantolonlu Yöneticif(MediaCat Kitapları-İst. Tel: 0212 257 60 07-Ank. Tel: 0312 425 00 49) adlı kitabı sanki bir bilgi ambarı!..
Üstelik "yönetim-liderlik ve lider-yönetici" kavramları üzerinde çok yönlü yorum ve analizlerle dolu!.
Bugünün globalleşen dünyasına ayak uyduramayacak, çoğuna yıllardan beri kurum ve kuruluşlarımızı yönettirdiğimiz klasik yönetici tipi ile, çağın gereklerini kavrayan ve ona göre hareket eden kot pantolonlu yönetici tipi arasındaki farkı anlatırken Toktamışoğlu, insanı sıkmıyor; aksine hem eğlendiriyor, hem bilgilendiriyor, hem meraklandırıyor, hem de öğretiyor!.
Gazetecilik, yani meslek hayatımın çok büyük bir bölümü yöneticilikle geçti!.
Bu kitabı okurken, geriye doğru nerede ise bütün meslek hayatımı yeniden yaşadım!.
Nerelerde yanlışlar, nerelerde hatalar, nerelerde eksikler yaptığımı düşündüm.
Kendi kendimi tarttığımda vardığım sonuç şuydu:
Keşke, yöneticilik yıllarıma başlarken ve devam ederken, böyle kitaplar elime geçseydi ve okuyabilseydim!..
Yaptığım bir yığın hatayı yapmaz, "risk alamama yüzünden atamadığım bir çok adımı atar", kimbilir belki de, kendi hayatımla beraber, içinde ve başında olduğum kuruluşlarının da "değişmesini" sağlayabilirdim!.
Açıkça ifade ediyorum; bu yaşta benim için bile geç değil!..
Hiç olmazsa bundan sonra Toktamışoğlu'nun kitabında okuduklarımın çoğunu çalıştığım ve danışmanlık yaptığım iş yerlerinde nakledeceğim, konuşacağım!.
Lider-Yönetici olmanın gerekleri üzerinde duracağım; böyle yöneticilere sahip olmayan kuruluşların sonlarının ne olacağını açık seçik söyleyeceğim!.
Başında ve içinde oldukları kuruluşlar günün gereklerine ayak uyduramamaktan dolayı batarlarken, bugünün klasik yönetici tiplerinin seyirci olmaktan öteye hiçbir şey yapamayacaklarını anlatacağım!
Ve kim ne derse desin kitaptaki tarifi ile "Kot Pantolonlu Yöneticiler bulamayan" kuruluşların batış öykülerini duymaya ve okumaya devam edeceğimizi de söyleyeceğim!.
Nedir "Kot Pantolonlu Yönetici?"
Benim bu yazdıklarımdan bir şey çıkaramamışsanız, alın Toktamışoğlu'nun kitabını okuyun!..
Öğreneceksiniz!.
(Kitabı değerlendiren okuduğunuz satırların yazarı Öcal Uluç'a ulaşmak isterseniz, eğer işte e-mail adresi: ocaluluc@beko.net)
Bridget Jones!..
Yılın en merakla beklenen filmlerinden biriydi, Bridget Jones'un Günlüğü.. Bende sadece müthiş güzel müziği ve şarkıları ile iz bıraktı..
Gerisi evde kalmış kadının orta yaş bunalımı üzerine kurulmuş saman alevi İngiliz Komedisi..
Yok canım, kadın filmi de değil.. Kadından çok erkeği anlatıyor, onları kategorize ediyor.. Dünyada iki çeşit erkek var.
Tanıdıkça seven, sevdiği için herşeyi yapan, ama en alçak iddialara karşı dahi kendisini savunma gereği duymayan, aile fikrine bağlı, saygın, kendine güvenen erkekler.. Bu, filmde Colin Firt oluyor..
Aklı fikri sekste ve elde etmekte olan, bunun için her türlü sahtekarlığı yapan, ciğeri on para etmezler.. Bu da özel yaşamına çok uygun rolü ile Hugh Grant..
..ve de kadınlar nedense, ilk önce bu ikinci tiplerin cazibesine kapılıyor, birincinin ne kadar ender olduğunu çok sonra fark ediyor, ya da farkına bile varmadan yitiriyorlar..
Zaman zaman gülerek izliyorsunuz gerçekten.. Bridget Jones rolünü oynayan (Bu film için 12 kilo almış hali ile) Renee Zellweger ile iki erkek baş oyuncunun keyifli performansı kolay izlenirliği arttırıyor..
Hepsi o..
***
Amerikan Pastası 2 de, Amerikan gençliğinin seks sorunlarına değindiği dahi söylenemeyecek bir başka hafif komedi..
Güzel kızlar, şirin delikanlılar ve çok akıllı yazılmış bir senaryo ile vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.. Filmden çıkınca da herşeyi unutuyorsunuz.. Bu da güzel bir kafa dinleme filmi..
***
Sinema Dergisi, gene harika bu ay.. Filmleri seyrettikten sonra, gerisini bu dergiden okumak ve öğrenmenin keyfine doyum olmuyor.. Elinize sağlık, gençler..
Bravo Valim!..
Hayatlarında, Amerika'nın, Fransa'nın, hatta burnumuzun dibindeki Yunanistan'ın Kurtuluş günlerini izlememiş olanlar, İstanbul Valisi Erol Çakır'ın 29 ekimde tüm okulların yörelerinde yürüyüş yapması talimatını ağır dille eleştirmeye kalktılar..
Yazıklar olsun.. Hem de nasıl yazıklar olsun..
Bu ülke Cumhuriyet Bayramı kutlamayı unuttu, unutturuldu ise.. Ve bir Vali, hiç değilse, okullara, eğitim kurumlarına bu kutsal, bu ulu günü yeniden hatırlatıyorsa "Çıkın, yürüyün, kutlayın, hatırlatın" diyorsa, alkışlanır, desteklenir..
Gidin New York'a, Paris'e, Atina'ya, tüm okullar, tüm halk, bakın neler yapıyor?.. Pazartesi günü tatil olmasa, Cumhuriyet'in kurulduğu günün farkına varacak mıydık?.. Çocukluğumuzda böyle mi olurdu, Cumhuriyet Bayramları..
Nedir?.. Cumhuriyet'ten mi utanır olduk?..
"Bu ne yürüyüş Vali bey" öyle mi?..
Cumhuriyet'e bir öğrenci yürüyüşü çok öyle mi?..
Size Cumhuriyet çok, asıl!..
BİZİM DUVAR
'Sonsuz Özgürlük', yanlış bir isim. Harekatın adı 'Global Saklambaç' olmalıydı.
Hakan&Utku
SEVDİĞİM LAFLAR
Bazı yenilgilerin nedeni, insanların işi yarıda bıraktıklarında, başarıya ne kadar yakın olduklarını bilememeleridir.
Thomas A. Edison
TEBESSÜM
Emre Müftüoğlu göndermiş..
Ambrose Bierce'in Karanlığın Kahkahası isimli kitabından...
Bir milletvekili, hırsızlık yapmayacağına ant içmiş olmasına karşın, bir oturum sonrasında Capitol binasının kubbesinin büyük bir bölümünü alıp evine götürmüştü. Olağanüstü toplanan Meclis, katran ve tüy cezası verilmesini kararlaştırdı.
"Haksız bir ceza bu," dedi milletvekili. "Çalmayacağım konusunda söz verdiğim doğru ama, yalan söylemeyeceğime söz vermemiştim ki!" Meclis onun dürüst bir adam olduğuna karar verip kendisini Başkan seçti.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
SABAH'ın Demokrasi Kürsüsü'nde sizde sesinizi duyurun
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|