Siyasi ahlâk boşluğunu dolduracak bir liderin peşine yığınların takılacağı gerçeği yeni siyasi oluşumları teşvik ediyor.
Bu çabaları halk umutla izliyor.
Yeni bir sol parti kurma hazırlığında olan Erdal İnönü'nün, ailesine ait denizcilik şirketine ait bir borç nedeniyle başının icra ile derde girmesi, toplumda "güvendiğimiz dağlara kar mı yağdı?" şüphesi uyandırdığı için gazete manşetlerine çıktı.
Kayınbirader Selim Sohtorik'in yönettiği şirket Emlâkbank'a borçlanmış, bu borç ödenmediği için icra takibi yapılmış, Erdal İnönü ve eşi de kefil oldukları için ailenin Anadolu Hisarı'ndaki yalısı ile Bebek'teki katına haciz gelmişti.
Fakat İnönü, gayrimenkullerin Erdal ve Sevinç İnönü Vakfı'na ait olduğuna dair belgeyi göstererek mallarını kurtarmıştı.
Ekonomik krizin yarattığı benzer örneklerin çokluğu ve İnönü'nün temiz ismi çok insanın zihninde Erdal İnönü'yü kaza mağduru konumuna soktu. Bu bir anlamda toplumun umudunu koruma refleksi idi.
Ama İnönü toplumun bu iyi niyetine lâyık olduğunu gösteremedi.
SABAH'ta önce Ruhat Mengi, sonra Uğur Dündar çağrı yaptı. "Bu vakıf hangi kamu hizmetini yapmış ve topluma ne yararlar sağlamıştır?"
Ses gelmedi.. Dün de Hürriyet'te borçlu şirketteki büyük ortağın Erdal İnönü (yüzde 42.95) olduğunu öne süren haber çıktı.
Erdal İnönü daha fazla sessiz kalamaz.
İnönü'lerin mallarını devrettikleri vakfı ne zaman kurdukları anahtar sorudur:
Yüksek bir ruhun cömertliği mi, yoksa borcunu ödemekten yan çizen bir hasisliğin kurnazlığı mı yarattı bu vakfı?
Vakfın daha önce kurulmuş olduğunu dileyen bir duygu ile dün bunu araştırdım. Aldığım sonuç üzücü:
Banka ile kredi sözleşmesi Haziran 1997'de yapılmış, vakıf bir yıl sonra kurulmuş.
İnönü'nün bu karineyi çürütmesini diliyorum. Çürütemezse partiyi hiç kurmasın.
Zaten onlardan çok var!