kapat

22.06.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Benim zavallı medyam: 2!..

Dört aydır futbol oynamayan Rüştü kaleye konur mu?..

Galatasaray harikalar yaratırken, dökülen Fenerbahçe'den milli takıma beş adam alınır mı?..

Bu dökülen, iki yıldır doğru dürüst top oynamayan Abdullah'a tahammül edilir mi?.

İtalya yenilgisinden sonra, Mustafa Denizli'yi yerden yere vuran spor medyamızda, bu üç eleştiri ortaktı.. Eline kalemi alan, konuşacak bir mikrofon bulan lafa bunlarla başlıyordu..

Sonra da bağlıyordu..

"Mustafa Denizli, Fenerbahçe'ye teknik direktör oldu diye, takımı böyle yapıyor. Milli Takım hocalığını, Fenerbahçe'deki görevine alet ediyor.."

Böyle diyenler, Mustafa Denizli'nin, her hal ve şartta, Rüştü ile oynadığını unutuyor, Euro 2000'e, Fenerbahçe'de 18 kişilik kadroya bile giremeyen Saffet dahil, 8 Fenerli ile oynadığını hatırlamıyorlardı.

O Mustafa Denizli elemeleri geçtiği için göklere çıkarılmıştı.

Şimdi ayni Denizli, gene ayni takımla ve ayni düşünce ile oynadığı için yerden yere vuruluyordu. Çünkü bu defa kaybetmişti.

Geçen hafta bunları yazdık ve "Sizi tabela yazarları sizi" dedik..

Ve üç gündür, tabela yazarlarını gene okuyor, dinliyorsunuz..

Rüştü gene kalede mi?..

Evet..

Rüştü, Tayfun, Alpay, Ogün, Abdullah, gene beş Fenerbahçeli ilk 11'de değil mi?..

İki yıldır doğru dürüst top oynamayan, İtalya yenilgisinin baş suçlusu ilan edilen Abdullah, Galatasaray'da harikalar yaratan Ergün ve K. Hakan kenarda otururken gene ilk 11'de değil mi?..

Peki, niye şimdi gazetelerin birinci sayfalarında Denizli fotoğraflarından geçilmiyor?. Baş yazarlar bile onunla konuşup yazılar hazırlıyorlar?..

Niye, ayni düşünce ve ayni takımla yerden yere vurulan Denizli, bu defa milli kahraman?..

Çünkü kazandı.. Bu defa kazandı..

.. Ve benim medyam "olmayan" fikrini gene değiştirdi.. Portekiz maçına kadar..

İşte benim sevgili medyam bu..

Rüştü harikalar yaratmasa..

"Medyanın etkisi ile takım yaptığı" ilan edilen Denizli en ağır saldırılara rağmen üç maçtır Rüştü'de ısrar etmese..

Kalemize 20 şut atan Belçika'yı 7 kere Rüştü, 13 kere de beceriksizlik ve talih durdurmasa, o direği yalayan toplar içeri girse ve biz tamamen ayni maçı, kaybetsek, bu yazılar nasıl yazılırdı, tahmin ediyorsunuz değil mi?..

İtalya maçından ders almayan, eleştirilere aldırmayan, sırf Fener'e moral vermek için, bu kötü takımda ısrar eden kahrolası Denizli..

***

Günlerce "Haddimizi bilelim" edebiyatı yaptıktan sonra, Belçika galibiyetini, 200 bin dolarlık prime bağlayan Erman Toroğlu'na ayrı bir paragraf açmam gerek..

Futbol hayatı boyu küçük takımda savunma oyuncusu olarak oynamış ve hep ezilmiş olmanın kompleksini bir türlü atamadı Erman..

Durmadan Türk takımlarına "Had" biçiyor.. Önce Galatasaray için yazıyordu, sonra milli takıma döndü..

"Haddimizi bilelim.."

Bu "Biz kim, kazanmak için oynamak kim.. Hep savunmada kalalım" demek oluyordu.

Galatasaray'ın hem de en agresiv hücum futbolu ile şampiyon olması dahi Erman'ın komplekslerini tamir edemedi..

Hem de asıl gereğinden fazla savunma oynamakla eleştirilmesi gereken Mustafa Denizli'yi bile "Haddimizi bilelim" diye eleştirdi.

Erman'ın haddi minnacık olabilir. Kendine saklasın. Kendi haddini bilsin.

Türkiye'nin haddini belirlemek, sınırlamak kimsenin haddi değil..

Bir turnuvada oynuyorsak, çıta şampiyonlukta durur. Haddimiz odur..

Ama bunu dedik ya, hep savunmada ezilmiş, başka türlü futbolu oynamamış, kazanma futbolunu tanımamış bir adama anlatmak zor.

"Haddini bilsin" dediği takım, ev sahibi Belçika'yı eleyince, Erman bu defa daha da ayıp bir yazı yazdı..

200 bin dolar primle takımın ayağa kalktığını iddia etti..

Bir takımın tümünü, paraya bağladı..

Ve de aslında büyük bir çelişkiye düştü..

200 bin dolara ayağa kalkabiliyorsa bir takım, bu nasıl bir haddir, söyler misiniz?..

Parayla had satın alınır mı?..

Portekiz'i de geçeriz!..
Avrupa futbolu müthiş bir çöküntü içinde.. Euro 2000'de bugüne geldik.. Ortada ne unutulmaz bir takım, ne de unutulmaz bir futbolcu var.. Avrupa'nın devleri adeta dökülme yarışında..

Şu Almanya'nın, şu İngiltere'nin, şu İsveç, şu ev sahibi Belçika'nın hallerine bakın..

Avrupa bir göl.. Bu gölün içinde bir kaya var.. Portekiz.. Gölün suları çekilince kaya ortaya çıkmış, ada olmuş.. Mesele bundan ibaret.. Yoksa Portekiz futbolunda bir müthiş atak yok..

Biz bu Portekiz'i geçeriz.. Geçersek finale kadar da gideriz..

Nasıl geçeriz?..

Mustafa Denizli, o Neuchatel, o Monaco maçlarının Denizlisi değil. Artık hücum futbolu oynamıyor.. Oyunu savunma üzerine kuruyor. Golü kontrataklara bırakıyor. Bir gol atıp üzerine yatmaya bakıyor.

Bursa'daki Almanya, Hollanda maçları böyle kazanıldı. Belçika maçını da öyle kazandık..

Düşüncesi o olduğu için, 35'inci dakikada, oyun kurucusu Tugay'ı oyundan aldı.

Çünkü oyun kurmaya değil, kontratağa ihtiyacı vardı. Topa basan, ayağında tutan, çevresinde bir tur atmadan ayağından çıkarmayan Tugay'la orta sahayı hızlı geçip kontratak yapmanın imkanı yoktu.

İkinci golde, atak yapan Suat'ın önüne topu hızla atan Tayfur'un Tugay'ın yerine oyuna alınan futbolcu olduğuna dikkat edin. Tugay olsa, bu pozisyon olmazdı.

Denizli Tugay'ı kötü oynadığı için değil, istediği gibi oynamadığından oyundan aldı.

İlk 11'de takıma koymasa, 2-0'dan sonra ayni Tugay'ı gönüllü oyuna sokar ve bu defa onun oyunu yavaşlatan ve geciktiren futbolunu keyifle, alkışla izlerdi.

Denizli'nin yanlışı Tugay'la oyuna başlamaktı. Ama öyle sanıyorum ki, maçtan önce görevini Tugay'a uzun uzun anlatmış, bu çok yetenekli adamın anladığını da sanmıştı. Ama baktı ki Tugay, dediklerini yapmıyor, gene bildiğini oynuyor, çekip alıverdi oyundan..

Ve dikkat buyurun.. Oyun kurucusunu oyundan alınca, öteki oyun kurucu Sergen'i sürmedi oyuna.. Çünkü oyun düşünmüyor ki, oyun kurucu gereksin. Ona orta alandan hızlı çıkış lazım.. Bunu da Sergen değil, Tayfur yapar.

Şimdi, milli takım hocalığı boyunca Denizli'yi hep bu korkak futbolu yüzünden eleştirdik. Adımız İrlandalı'ya bu sebepten çıktı..

Bugün hala iddia ediyoruz ki, Denizli elemelerde hücum futbolu oynasa, iş playofflara kalmaz, şu perişan Almanya'yı geçip, gurup lideri olarak buraya gelirdik.

Hücum futbolu oynasak, Euro 2000'de, son maçta nerdeyse mucizelerle çeyrek finale kalmaz, 9 puanla gene gurup lideri olurduk.

Bugün bunları tartışmak için artık çok geç.. Bu aşamada, tüm oyun düşünce ve felsefesini değiştirmeye kalkmak, akılcı da olmaz, geçerli de..

Geldiğimiz gibi devam edeceğiz.

Kapanacağız. Oyunu bozacağız. Kalecimize ve talihimize inanacağız. Kontratakla golü yakalayıp, ya da penaltı atışlarını kazanıp yola devam edeceğiz..

Tamam.. Tamam da, eğer Belçika maçındaki gibi savunmayı çok geride kurar, ilk topa çıkmak yerine, gerileyip akının gelişmesini beklersek, kalemize gene 20 şut atılmasına izin verirsek, Portekiz, Belçika gibi berbat bir takım değil.. Şutörleri çerçeveyi hemen her defasında buluyor, perişan oluruz..

Türkiye turnuvanın en teknik takımlarından biri.. Topu yere indirir, ayağa oynar, yerden hücum edersek, Hakan eğer Belçika maçındaki hırs ve öfkesini sürdürürse, müthiş bir form yakalayan Arif harika driplinglerini izleyen şutlarında, isabet oranını da yükseltirse, ilk 11'de değil ama takımın ihtiyaç duyduğu ilerleyen dakikalarda oyuna girmek ve futbolun rengini değiştirmek için Sergen kenarda "Kafaca hazır" beklerse, yarı final yolu açılır!..

Erdener'in çocukları..
Yıl 1996.. Atalanta'dayız..

Korcan Karar'ı aradım.. Olimpiyatları izleyen Sabah ekibinde foto muhabiri..

"Yarın bayan okçularımız, ülkemizde bir madalya getirebilirler. Orada ol ve bu tarihi anı fotoğrafla.."

Olimpiyatları gündüzleri değil, geceleri izlemeye daha meraklı Korcan uyuya kalmış..

Onu kurtaran, kızların madalyayı kıl payı kaybetmeleri oldu.. Yoksa hayat boyu dilimden kurtulamazdı..

Hayal kırıklığımı, daha sonra karşılaştığımız Uğur Erdener, Okçuluk Federasyonu'nun genç başkanı da anlamış..

"Bu defa seni mutlu edemedik, Hıncal Ağabey" dedi.. "Ama sana söz veriyorum.. Sydney'de alacağımız madalyayı getirip senin boynuna asacağım.."

Euro 2000, bu ülkeyi öylesine sardı ki, burnunumuzun dibinde Antalya'da yapılan Okçuluk Şampiyonası'nı izleyemedik bile..

Türkiye erkekler ve kadınlarda takım halinde şampiyon oldu.. Avrupa Şampiyonu..

Dünya rekortmeni kızımız Natalia Nasaridze de, bireysel şampiyonluğu kazandı. Avrupa Şampiyonası'ndan üç altın çıkardık..

Bu altınlar, Sydney madalyalarının müjdecisi..

Okçuluk, hele televizyonda seyretme açısından fevkalade keyifli bir spor.. Dünya çapında sporcularımız da olunca, tadından yenmez..

Ama televizyonlarımız bu harika şovdan habersiz..

Euro 2000'deki holigan ve terör görüntülerini saatler boyu tekrar tekrar yayınlıyor, ama bu okçuluk şölenine ekranları kapatıyorlar..

Yazık.. Çok yazık..

Bu ülkeye Avrupa Şampiyonlukları getiren, Olimpiyat madalyalarına aday olanlar, bu kadar ilgisizliğe layık değil..

Sinan Ağabey, Sen hala "Bu ülke olimpiyat yapar" diyorsan, vallahi helal olsun.. Ne diyeyim!..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır